
                                      
                                        
                                        31.  AMMAN’DA RUHSAL UYANIŞ
                                      Tanrı’nın 
                                        Vahram’ı Ürdün’e getirmesi için dua edenler 
                                        çok. Onun er-geç buraya da geleceğine 
                                        inanarak bekliyorlar. Umutların sevindirici 
                                        sonuçlara dönüşmesi uzun sürmüyor. Kardeşler, 
                                        kız kardeşler onu içtenlikle karşılıyor, 
                                        nerelerde toplantı düzenlendiğini hemen 
                                        sıralıyorlar. İlk buluşma vaiz Kirkoryan’ın 
                                        çobanlık ettiği kilisede. Konuşmalarının 
                                        vurgulanışı şöyle: “Tanrı buyuruyor ki, 
                                        seninle benim anlaşabilmemiz için ikimizden 
                                        biri değişmeli. Acaba hangimiz değişecek?” 
                                        Bu köklü sorunun nasıl yanıtlanacağı şüphe 
                                        götürebilir mi? Kutsal Ruh günahlıları 
                                        kınıyor eleştiriyor, tek çıkar yolun tövbe 
                                        etmek olduğunu anlayarak kurtarıcı Mesih’e 
                                        bağlananların sayısı kabarıyor. Vahram’ın 
                                        gözleri, için için ağlayan bir bayana 
                                        takılıyor. Elinde mendil, konuşmanın sonuna 
                                        dek gözyaşlarını silmekte. Bir türlü ayağa 
                                        kalkıp, “Ya İsa Mesih bana acıyışla davran, 
                                        beni kurtar!” demeye cesaret bulamıyor. 
                                        Her vakit aynı biçimde ağladığını, hiçbir 
                                        yolla tövbeye gelemediğini anlatıyorlar. 
                                        Vahram’ın sözlerini dinleyelim: “Bu bayana 
                                        yaklaşıyorum, sürekli olarak niçin ağladığını 
                                        soruyorum. Yanıtı şu oluyor: ‘Büyük bir 
                                        günahlıyım.’ Sen de Mesih’e sığın tövbe 
                                        et, O her günahını bağışlar diyorum. Yeniden 
                                        ağlamaya başlıyor. Bunun üzerine içtenlikle 
                                        Rabbim’e dua ettim, bu üzgün kadına nasıl 
                                        yardım edebileceğimi sordum. Mesih bana, 
                                        ‘Evine uğra, kendisiyle orada konuş’ dedi.
                                      “Ertesi 
                                        gün onun inanlı arkadaşlarından birini 
                                        yanıma alarak kadının evine uğradım. Sevinçle 
                                        kapıyı açtı, içini dökmeye başladı. Hiç 
                                        ara vermeden bir saat konuştu, ben de 
                                        dinledim. Sonra Kutsal Kitap’ı açtım, 
                                        belirli yerlerden okudum. Üçümüz birlikte 
                                        diz çöküp dua ettik. Kadın içini Mesih’e 
                                        açtı, günahlı olduğunu söyleyerek tövbe 
                                        etti, içinde iman canlılık buldu Mesih’i 
                                        yüreğine davet etti, kurtuluşunun kesin 
                                        güvenliğine kavuştu. Tanrı bu neşesiz 
                                        kadını değiştirdi, yepyeni bir yürek verdi. 
                                        Toplantılarda ruhsal tanıklığını vermeye, 
                                        iki kez dua etmeye başladı. Ne mutlu bir 
                                        sonuç! Halleluyah.
                                      “Bu olgu 
                                        bana bir gerçeği açıklamaya yaradı: Bazıları 
                                        toplantı yerinde yüreğini açamaz, derdini 
                                        anlatamaz. Bu gereksinimi açıklamasına 
                                        ilgi gösterilmezse yıllar boyu yürek üzüntüsü 
                                        çeker dururlar. Bu tür canları dua yoluyla 
                                        tanıyarak, onları evlerinde ziyaret etmek, 
                                        günah ve sonsuz konusunda kendileriyle 
                                        konuşmak, çeşitli sorunlarını dinlemek 
                                        büsbütün gereklidir. Bu yapılırsa serbestlikle 
                                        karar verirler. Her uğradığım yerde Kutsal 
                                        Ruh bana birçok gerçeği öğretmekte.”
                                      Tüm Amman’ı 
                                        bilgilendiren toplantılar yüreklendirici 
                                        biçimde sürmekteyken Vahram şunları yazıyor: 
                                        “‘Artık Yeruşalim’e gitmeliyim’ dedim. 
                                        Bir adam geldi vaizi ziyaret ederek, ‘Yeruşalim’e 
                                        gitmeden önce evime uğrayabilirse çok 
                                        iyi edecek’ diyor. Kilisenin çobanı beni 
                                        alıp götürdü. Savaş sonucu Amman’a sığınan 
                                        sekiz kişilik bir aile. Geceyi orada geçirdik. 
                                        Sabah beşte uyandık. Gün Pazar. Daha sonra 
                                        kilise toplantısına katıldım. Çevirici 
                                        aracılığıyla konuştum. Ben Türkçe söylüyorum, 
                                        o Arapça’da anlatıyor. Bir genç tövbe 
                                        ederek Rab’be geldi; ardından ruhsal tanıklığa 
                                        başladı. İkinci bir toplantı yapmamızı 
                                        istediler. Meğerse bu topluluk uzun süredir 
                                        ruhsal bir uyanış için içtenlikle dua 
                                        etmekteymiş. Tanrı o duaları yanıtsız 
                                        bırakmadı. Yeruşalim’e gidişim ertelendi. 
                                        Tanrı tasarıları daima öncelik almalı.”
                                      Vahram Amman’da 
                                        bir aileyle birlikte dua ediyor. Vakit 
                                        sabah.. Önünde bir görme beliriyor: Arap 
                                        giysileriyle kuşamlı biri karşısında dikilmiş. 
                                        Vahram, “Ya Rab” diye dua ediyor, “Bu 
                                        görme senden mi, yoksa bana bir oyun yapmak 
                                        isteyen iblisten mi?” Bir el adamın eteğini 
                                        kaldırıyor; bedeni kalın bir iple sımsıkı 
                                        bağlı. Çok tatlı bir ses ona konuşuyor: 
                                        “Amman’da egemenlik kuran iblis bağlanmıştır!” 
                                        (bkz. 
                                        Vahiy 20:1-3). “Ardından, adamın altında 
                                        yerin açıldığım gördüm ve o diri diri 
                                        yere gömüldü” (bkz. Çölde Sayım 16:31-33).
                                      Vahram şaşkınlık 
                                        içindeyken, ailenin küçük kızı duaya başlıyor. 
                                        Ne canlılık, ne içtenlilik! Daha sonra 
                                        öğreniyor ki, bu küçük kız Tanrı’ya yakarmayı 
                                        çok iyi bilen bir yavru. Anası babası 
                                        küçük yaştan ona imanla dua etmeyi öğretmiş. 
                                        O bir dua çocuğu olarak yetişmiş, imanında 
                                        güçlenmiş. Tanrı ona Amman kenti için 
                                        dua etmeyi öğretmiş, o da Amman’da egemen 
                                        kesilen, ademoğullarına çeşit çeşit günah 
                                        yaptıran iblisin bağlanması için ara vermeden 
                                        dua etmiş. Şimdi Tanrı bu duanın bütünlendiğini 
                                        çarpıcı bir görmeyle Vahram’a açıklıyor. 
                                        “O’nun yargılarına kimin aklı erebilir?” (Romalılar 
                                        11:33).
                                      32.  JÜBİLE YILINDA SANIYORUM 
                                        KENDİMİ
                                      Böyle beklenmedik 
                                        bir deneyimle karşılaşan Vahram, “Bu gelişim 
                                        bana bir kez daha kanıtladı ki” diyor, 
                                        “Ana baba daha küçük yaştan içtenlikle 
                                        dua etmeyi yavrularına öğretirlerse Tanrı 
                                        o çocukları dua-dilek yükseltmekte birer 
                                        yiğit durumunda yetiştirecek.” Bu belirgin 
                                        yüreklendirici deneyimden sonra artık 
                                        Amman’daki toplantılar her yana yayılıyor, 
                                        ruhsal uyanış çok geniş boyutlara ulaşıyor. 
                                        Tanrı eylemi olarak nitelenen gelişim 
                                        tam dokuz ay sürüyor. Amman’da yaşayan 
                                        inanlılar tanıklık ediyor, Kutsal Ruh’un 
                                        tatlı etkisi altında geçen bu sürenin 
                                        doyurucu, alçakgönüllülüğe çekici, canlara 
                                        gerçek Tanrı korkusunu ve saygısını iletici 
                                        dokuz ay olduğunu söylüyor bu etkin mübeşşir. 
                                        Unutulamayan tanrısal yengi ayları.. “Kuzu’nun 
                                        kanıyla ve tanıklık ettikleri sözle onu 
                                        yendiler”(Vahiy 12:11). “Rabbimiz İsa 
                                        Mesih aracılığıyla bizlere yengiyi sağlayan 
                                        Tanrı’ya şükür! (I. Korintoslulara 15:57).
                                      Vahram daima 
                                        çevirici aracılığıyla konuşuyor. Ama konuşan, 
                                        yürekleri kınayan, içteki düzensizlikleri 
                                        gün ışığına çıkaran o değil, Kutsal Ruh’tur. 
                                        Akşamdan akşama Tanrı birçok kadını ve 
                                        erkeği genci yaşlıyı sağlıklı kurtuluşa, 
                                        yepyeni yaşam gönencine çekiyor: Bir akşam 
                                        öncesi kararsız ayrılanlar, o gece ve 
                                        ertesi gün öylesi rahatsız oluyor ki, 
                                        ertesi gün verilen konuşmada Tanrı Ruhu 
                                        tarafından yakalanıyorlar. Toplantı son 
                                        bulur bulmaz günahlılar Vahram’a yaklaşarak, 
                                        hemen tövbe etmeye, kurtarıcı Mesih’i 
                                        kabul etmeye hazır olduklarını bildiriyor. 
                                        Evlerine dönenler taşıt aracında başkalarına 
                                        tanıklıkta bulunuyor, Rab’bin yaşamlarında 
                                        bütünlediği kayra eylemini anlatıyor, 
                                        çekinmeden ilahiler yükseltiyor. Kısacası, 
                                        ruhsal uyanış haberi her yana yayılıyor. 
                                        Böylesi sevinç, coşku, gönenç Amman’da 
                                        sanki hiç görülmemiş!
                                      Ürdün’ün 
                                        başkentinde yüzde beş-on dolaylarında 
                                        Hristiyan adını taşıyan insan yaşamakta. 
                                        Toplantılara katılan, kurtuluş bulanlar 
                                        oldukça kabarık. Bu arada Müslüman kesiminden 
                                        de toplantılara katılanların sayısı giderek 
                                        çoğalmakta. Olan biteni duyanlar en azından 
                                        meraklanarak nefesi orada alıyor. Müslümanlar 
                                        arasında İsa Mesih’e kurtarıcı olarak 
                                        iman edenler var. Bu haber çevreye yayılıyor, 
                                        genel kuşku doğuyor. Müslümanların Mesih’e 
                                        bağlanmasına izin yok! Müslüman dininden 
                                        ayrılamaz. Radyoda toplantılara karşı 
                                        yayın başlıyor, uyarılar vurgulanıyor: 
                                        Müslüman halk bu tür toplantılara katılarak 
                                        Mesih’e bağlanmayı sürdürürse kiliseler 
                                        kapatılabilir! Doğallıkla korku genelleşiyor. 
                                        Müslüman kesim katılmaktan çekiniyor. 
                                        Ama inanlılar ilgi gösterenleri evlerinde 
                                        ziyaret ederek, Mesih bağlılığını onlara 
                                        içtenlikle anlatıyor, iman edenleri yüreklendiriyor 
                                        ve avunduruyor.
                                      Akşam yemeğinde 
                                        sofra başında yiyecek için dua yükseltildiğinde, 
                                        tövbesiz biri varsa hemen eleştiri altında 
                                        kalıyor, sofrayı bırakarak diz çöküyor; 
                                        Tanrı karşısında en önemli işi ve ilişkiyi 
                                        düzene koyduktan sonra yeniden yemeğe 
                                        katılıyor. Gözlerin önünde Tanrı şaşılacak 
                                        eylemler bütünlüyor. Kiliselerin çobanları 
                                        ruhsal uyanış aşamasına geliyor, vaazların 
                                        içeriği değişiyor, bunlar bambaşka canlılıkla 
                                        veriliyor. İntibahın belirtileri her yanda 
                                        görülmekte.
                                      Sokaktan 
                                        geçmekte olan bir genç keman dinlemeyi 
                                        çok severmiş. İçeriden bambaşka tatlılıkla 
                                        keman sesi geldiğini duyunca toplantı 
                                        yerine dalıyor, az sonra tanrısal eleştiri 
                                        altında kalarak titriyor. Bu genç o akşam 
                                        sağlıklı biçimde tövbe ediyor yeniden 
                                        doğuyor, sevinçle evine gidiyor. Başka 
                                        bir genç günde üç paket tüttürürmüş. Sigaranın 
                                        kendisini öldüreceğini söyleyenlere, “Çok 
                                        iyi, işte o zaman, ‘Gel gel’ diye üstelediğiniz 
                                        kiliseye gideceğim” diyerek ölümüyle alay 
                                        etmeye çalışırmış. Bu genç nasıl olduysa 
                                        bir akşam toplantıya uğruyor –birçok duanın 
                                        etkisiyle olsa gerek– kapının yanında 
                                        oturuyor. Sıkılınca dışarı fırlayıp sigarasını 
                                        yakabilsin diye.. Ama konuşmadan öylesi 
                                        etkileniyor ki, tek kez olsun toplantıyı 
                                        bırakmıyor. Kurtulmak isteyenlere çağrı 
                                        verilince bir an bile duraksamadan yerinden 
                                        fırlıyor, öne koşuyor. Bu genç o akşam 
                                        tövbe ediyor Rab İsa’nın yararlı bir bağlısı 
                                        oluyor, hep dualara katılıyor. Sigara, 
                                        içki, kumar, kadın-kız zevki ve daha her 
                                        ne varsa tümü de gidiyor. Vahram, “Eski 
                                        Antlaşma’da konu edilen, elli yılda bir 
                                        rastlanan jübile yılında sanıyorum kendimi” 
                                        diye tanıklık ediyor (bkz. 
                                        Levililer 25:10). “Köleler serbest 
                                        bırakılıyor, ağır zincirler kırılıyor, 
                                        hapistekiler özgürlüğe kavuşuyor, günahlar 
                                        ilkinkinden sonuncusuna dek hep bağışlanıyor, 
                                        kadın erkek sevinç coşkusuyla ağlıyor. 
                                        İman yolculuğunda düşmüşler, zayıf kalmışlar, 
                                        kösteklenenler tövbe ederek Rab’be geri 
                                        geliyor. Tam intibahtır bu; Halleluyah!”
                                      İnanlılar 
                                        sürekli dua etmekte, canın kurtuluşu, 
                                        esenlik bulması konusunda günahlılara 
                                        Kutsal Kitap’tan öğütler vermekte, onları 
                                        Kurtarıcı Mesih’e yöneltmekte. İnanlılardan 
                                        biri gece yarısına dek bir Müslüman gencine 
                                        Tanrı’nın günahlıyı arıtma yöntemini anlatıyor. 
                                        Genç yepyeni bir gerçeği anlamışcasına 
                                        hopluyor, sonunda Rab’be bağlanıyor.
                                      Bir akşam 
                                        vaazın konusu, Eski Antlaşma’dan Daniel 
                                        6:10-23’ten: Güçlü Tanrı’nın, sadık 
                                        uşağı Daniel’i aslanlar arenasından kurtarması, 
                                        kötülük tasarıcılarını durdurması, sonunda 
                                        da onları yargılaması. Toplantı yerinde 
                                        tanrısal saygı havası esmekte. Bu konuşmadan 
                                        sonra günahlarını açık açık bildirerek 
                                        tövbe edenler çok. Kişi kişi ardına tövbe 
                                        ediyor, Kurtarıcı’nın adına sesleniyor. 
                                        Toplantılar dua, ilahi, ruhsal tanıklıkla 
                                        ve canların kurtulmasıyla doruklanıyor. 
                                        Her kezinde Tanrı Sözü’nün gücüne, etkisine 
                                        dayanarak konuşan Vahram, “Kutsal Ruh 
                                        yürekleri ateş gibi yaktı, kılıç gibi 
                                        kesti, külünk gibi kırdı” diye yazmış: 
                                        “Tanrı 
                                        RAB buyuruyor: ‘Sözlerimi ağzında ateş, 
                                        bu topluluğu da yakıt edeceğim. Onları 
                                        yiyip tüketecek.’” (Yeremya 5:14). 
                                        “Sözün 
                                        yüreğimde, kemiklerimin içinde yanmakta 
                                        olan ateş gibi oldu. Kendimi tutmaktan 
                                        yoruldum; elimden gelmiyor” (Yeremya 20:9). 
                                        “Çünkü Tanrı’nın Sözü diridir, etkindir. İki ağızlı her kılıçtan 
                                        daha keskindir. Can ile ruhun ayrıldığı 
                                        yere dek –eklemlere iliklere varıncaya 
                                        dek– delip böler, yüreğin düşüncelerini 
                                        tasarılarını eleştirir. Tanrı’nın önünde 
                                        hiçbir yaratık gizlenemez” 
                                        (İbraniler 4:12,13a). 
                                      Iraktan 
                                        ilahi sesleri duyuluyor. Duyanlar Kutsal 
                                        Ruh’tan etkilenerek evlerinde dize geliyor 
                                        tövbe ediyor. Toplantılardan birine bir 
                                        asker uğruyor ruhsal uyuşukluğundan yakınıyor: 
                                        “Çoktan inanlıyım, ama imanın gönencinde 
                                        bulunduğumu söyleyemem. Kutsal Kitap’ı 
                                        okurum dua ederim toplantılara katılırım, 
                                        ama sevinçli bir inanlı değilim.” Genç 
                                        adam dize gelerek içtenlikle dua ediyor: 
                                        “Ya Rab, kurtarışının sevincini bana geri ver. 
                                        İstekli bir ruh göndererek bana destek 
                                        ol!” (Mezmur 51:12). Duasından sonra 
                                        Kutsal Ruh onu şu gerçeğe yöneltiyor: 
                                        “Kuzu’nun kanıyla ve tanıklık ettikleri sözle onu yendiler, 
                                        çünkü ölüme dek canlarını sevmediler” 
                                        (Vahiy 12:11). Vahram soruyor: “Kuzu’nun kanıyla yıkandığına ilişkin ruhsal tanıklıkta 
                                        bulunuyor musun?” Genç adam şaşırmış durumda, 
                                        “Hayır” diyor, “İçimde sevinç yokluğu 
                                        acaba bu yüzden mi?” Vahram, “Nedenini 
                                        kendi ağzınla açıklıyorsun” deyince birlikte 
                                        dua ediyorlar. “Rabbim” diyor o, “Sevgini 
                                        kayranı kurtarışını herkese bildireceğim. 
                                        Yardımcım ol!” Ruhsal kararını kilisenin 
                                        İhtiyarları’na açıklıyor. Bundan sonra 
                                        daima Mesih’in kurtarışını başkalarına 
                                        anlatıyor; herkesi Kurtarıcı’ya çağırıyor, 
                                        kurtuluşun gönencini tanıyan ve işlerliğe 
                                        koyan yaşamı yaşıyor.
                                      Vahram’ın 
                                        yeni inanlılara iki önerisi var: “Kendini 
                                        duaya ver; Kuzu’nun kanında yıkandığını 
                                        herkese söyle! Duayla ruhsal tanıklık, 
                                        sevinç oluşturan imanın anahtarıdır. Bunları 
                                        işlerliğe koymazsan, yeni yaşamında kısırlığa 
                                        uyuşukluğa tutulursun. Kurtuluşa erdiğin 
                                        anda Kuzu’nun kanıyla yıkandığını bilirsin. 
                                        Bunu kanıtlamak için hemen ruhsal tanıklığa 
                                        başla, destek bulmak için Tanrı’ya dua 
                                        et.”  Vahram 
                                        diri Tanrı Sözü’nü işlerliğe koyan bir 
                                        müjdecidir.
                                      33.  RUHSAL UYANIŞIN BOYUTLARI
                                      Vahram merkez 
                                        cezaevini ziyaret etmek istiyor, başvurusuna 
                                        olumlu yanıt veriyorlar. Bulunmaz bir 
                                        fırsat! Rabbi’ne teşekkür sunarak çevirmeniyle 
                                        birlikte gidiyor. Prangalı cezalıları 
                                        görüyor; bazıları geceleri bile prangada 
                                        geçirmeye zorunlu. Müslüman’ı da var, 
                                        Dürzüsü de, Hristiyan’ı da. Her birine 
                                        kurtarıcı Mesih’in yerimize çektiği işkenceleri 
                                        enikonu anlatıyor, O’nun af eden; yaşamı 
                                        yenileyen sevgisini bildiriyor. İsa Mesih’in 
                                        sonsuz zincirleri parçalamaya, kadını 
                                        erkeği özgür kılmaya geldiğini belirtiyor. 
                                        Mahpuslar etkileniyor. Orada da tövbe 
                                        edenler, Tanrı’dan af dileyenler, Kurtarıcı 
                                        Mesih’in adına kanına seslenenler var. 
                                        Onlara yeni yaşamın özelliklerini anlatıyor, 
                                        sonsuz zincirlerden kurtulmanın sevinciyle 
                                        yaşamayı, bu geçici zincirlerden kurtulup 
                                        dışarı çıkınca yeni yaşamı yaşamanın gönencini 
                                        vurguluyor. Yüreği sevinç içinde; ama 
                                        bu ziyaret onu sarsıyor. Yıllardır cehennemin 
                                        hayal ürünü değil, gerçek olduğunu bildirerek 
                                        herkesi tövbeye çağırmakta. Karşısındaki 
                                        acıklı görünüm, yersel hükümetlerin adaleti 
                                        uygulamak için bireyleri cezaevine tıkmasının 
                                        yanında, tanrısal adaletin ne denli kesinlikle 
                                        uygulanması zorunluluğunu ona bir kez 
                                        daha anımsatıyor. Bundan sonraki vaazlarında 
                                        cehennemin dehşetini daha da güçlü dille 
                                        vurgulamanın gereği gün gibi önünde beliriyor. 
                                        Cezaevindeki sarsıcı deneyim aklından 
                                        hiç çıkmıyor..
                                      Amman’da 
                                        ruhsal uyanış giderek yayılmakta. Yüzlerce 
                                        insan Kutsal Ruh’un eleştirisi altında 
                                        kalarak tövbe ediyor, cehennemden kurtulup 
                                        cennete kavuşuyor, imanı bırakmış birçokları 
                                        yeniden Mesih bağlılığına sarılıyor. Olan 
                                        bitene içerleyenler, korku verenler, inanlıları 
                                        kötüleyenler yeniden sahnede beliriyor. 
                                        Ruhsal uyanış ve kurtuluş karşısında iblisin 
                                        öfkelenerek her çeşit alicengiz oyununa 
                                        başvurması Vahram’a yeni deneyim değil. 
                                        “Şeytan tüm aşırılığıyla öfkeli!” diye 
                                        yazıyor. “Ama kesin yengi ve üstünlük 
                                        Rabbin’dir, Halleluyah!” ünlemiyle O’na 
                                        hamdediyor.
                                      Sabahları 
                                        erkenden kalkıyor; oruçla duayı. Kutsal 
                                        Ruh’un tatlı yönetimini çeşitli güçlüklere, 
                                        saldırılara karşı Tanrı silahı olarak 
                                        kullanıyor. İnanlıları çekemeyenlere, 
                                        dil uzatanlara karşı her durumda sevgiyle, 
                                        affedici ruhla davranıyor. Bu tutum korkaklıktan 
                                        değil, Tanrı’nın, insanların önünde mert 
                                        yüreklilikten kaynaklanıyor. Kutsal Kitap’ta 
                                        şu vaat ona yepyeni güvenlik veriyor:
                                      “Böylesini kim işitti? Bu türden gelişimleri kim gördü? 
                                      Bir günde bir ülke doğar mı? 
                                      Bir anda bir ulus oluşur mu? 
                                      Ama ağrısı tutunca, 
                                      Siyon hemen çocuklarını doğurdu” (Yeşaya 66:8).
                                      Eski ve 
                                        yeni inanlıları eğitirken, onları yüreklendirirken, 
                                        böylesi durumlarda alçakgönüllülüğün gereğini, 
                                        tanrısal başarıyı kişilere mal etmemeyi, 
                                        daima Kutsal Ruh’tan destek istemeyi vurguluyor 
                                        Vahram. Rabbi’nin ne denli övgüye yaraşır 
                                        olduğunu, öte yandan da kendi değersizliğini 
                                        düşünerek gözyaşlarıyla göksel Babası’nı 
                                        yüceltiyor. Her çabada her uğraşta, O’nun 
                                        yönetimini arıyor. Ele alınması gereken 
                                        vaaz ne olacak? Hangi ilahiler söylenecek? 
                                        Kimler ziyaret edilecek? Her kezinde Tanrı’nın 
                                        Yeremya peygambere duyurduğu sözleri anımsıyor:
                                      “Kurulumda durmuş olsalardı, 
                                      Sözlerimi toplumuma duyururlardı. 
                                      Kötü yollarından, kötülük işlerinden 
                                      Onları döndürürlerdi” (23:27).
                                      “Toplantılara 
                                        katılanların temel gereksinimini bilemeyiz” 
                                        dedikten sonra şunları ekliyor: “Tanrı 
                                        her işi çok iyi bilendir. Mesverete (Bir 
                                        iş üzerinde başkasıyla konuşma) gereksinimimiz 
                                        kesindir. Ruhsal uyanışları, Rab ile mesverete 
                                        girme oluşturur. Kutsal Ruh’un sesini 
                                        dinlemekteysek, O her durumda bizleri 
                                        yönetmeye hazırdır (bkz Habercilerin İşleri 5:32). Topluluğun 
                                        karşısına aklımıza gelen herhangi bir 
                                        konuyla çıkmamaya dikkat etmeliyiz. ‘Bir arkadaşım uzun yolculuktan geldi, önüne 
                                        koyacak bir şeyim yok!’ (Luka 11:6). 
                                        Her kutluluğu sağlayan göksel Babamız’a 
                                        bu tür içtenlikli dilekle yakarırsak ve 
                                        üsteleyerek duamızı sürdürürsek, İsa Mesih’in 
                                        o simgedeki vaadi gerçekleşecek: ‘Dileyin, 
                                        size verilecektir. Arayın, bulacaksınız. 
                                        Kapıyı çalın; size açılacaktır’ (Luka 
                                        11:9).” 
                                        
                                      Bu gözlemlerden 
                                        de anlaşılabileceği gibi, Vahram’ın yürekleri 
                                        sarsan, bireyleri Tanrı katında tövbeye 
                                        ve Mesih’e imana doğrultan vaazları ne 
                                        onun parlak bilgisinden, ne konuşma yeteneğinden, 
                                        ne de tanrıbilimcilik eğitiminden kaynaklanıyordu. 
                                        Bu özelliklere sahipken, konuşmalarıyla 
                                        tek kişiyi bile etkileyemeyen, hiçbir 
                                        günahlıyı Kutsal Tanrı’ya yöneltemeyenler 
                                        çok. Doğru dürüst biçimde sadece iki dili 
                                        konuşabilmeye karşın, başka dillerle konuşan 
                                        pek çok kişiye seslenebildi o, her soydan 
                                        her boydan sayısız insanın yüreğini etkiledi. 
                                        Kadını erkeği tövbeyle Mesih’e çekmeyi 
                                        insansal bilgi ya da başarıyla bütünlemedi. 
                                        Haberci Petros’a ilişkin yazılı sözün 
                                        yinelenmesi her yerde her durumda Tanrı’nın 
                                        tasarısıdır: “Bu 
                                        sözleri duyduklarında yüreklerine hançer 
                                        saplanmış gibi oldu. Petros’a ve öbür 
                                        habercilere, ‘Kardeşler, öyleyse biz ne 
                                        etmeliyiz?’ diye sordular” (Habercilerin 
                                        İşleri 2:37). 
                                      Yeni Antlaşma 
                                        çağında olsun, Vahram’ın gününde ve hizmetini 
                                        sürdürmesinde, ya da şu dönemde olsun, 
                                        Tanrı’nın gücü daima insanın güçsüzlüğünde 
                                        belirir, göksel eylemleri gerçekleştirir. 
                                        Vahram da herkes gibi kusurlu bir insandı. 
                                        Ama Kutsal Ruh’un yeterliliğiyle tüm eksikliklerine 
                                        karşı boğuşma, onlara üstün çıkma gizini 
                                        tanıdı. Nerede olursa olsun, öğretmeni 
                                        hep Kutsal Ruh’tu. O, günahı kötülüğü 
                                        kişisel kınama ya da yermeyle değil, Tanrı’nın 
                                        yetkisiyle eleştirir, günahlıya daima 
                                        sevgiyle yaklaşır. Herkesin karşısında 
                                        dervişçe davranır, gerekirse aç mideyle 
                                        toprakta yatar. Öte yandan her zaman tertemiz 
                                        kuşanmayı, her sabah traş olmayı, giysilerini 
                                        hep ütülü tutmayı, pabuçlarını boyamayı 
                                        hiç savsaklamaz. Mesih’in buyruğuna kesenkes 
                                        uyumda yaşar: “İşte sizi koyunlar gibi kurtların içine gönderiyorum. Bu nedenle, yılan 
                                        gibi açıkgöz, güvercin gibi aldatmasız 
                                        olun” (Matta 10:16). Tanrısı’na hizmeti 
                                        başlı başına kayrasal bir mucize. Yaşamı 
                                        ilkten sona içindeki imanının yansıması. 
                                        Alçakgönüllülüğü, İsa’yla bol vakit geçirmesi.. 
                                        Hiçbir insanı baştan savmaması onun özelliklerinden.. 
                                        Tanrı’nın engin yüreklileri yükseltmesi, 
                                        büyüklenenleri alçaltması onun kişiliğinde 
                                        belirgin.
                                      Gelişen 
                                        ruhsal uyanışla ilgili bu birkaç gözleme 
                                        değindikten sonra yeniden Amman olaylarına 
                                        dönelim. Toplantılardan birinde biri ruhsal 
                                        tanıklıkta bulunmak için öne geliyor. 
                                        Entarisinin altına uzanarak oradan bir 
                                        hançer çıkarınca herkesin soluğu kesiliyor. 
                                        Adam, “Bunu görüyor musunuz?” diyor. “Uzun 
                                        süre Amman’da cezaevindeydim. Cezamın 
                                        süresi sonuçlanınca Bağdat’a geçtim. Orada 
                                        da birini öldürerek cezaevine kapatıldım. 
                                        Bu sarsıcı dönem dolduğunda Amman’a döndüm. 
                                        Şu hançeri buraya dönüşümde satın aldım; 
                                        amacım beni ele vereni öldürmekti. Bir 
                                        akşam beni pek de iyi bilmeyen biri, ‘Gel 
                                        seni bir toplantıya götüreyim’ dedi. Taa 
                                        Türkiye’den gelmiş bir konuşmacıyı dinleyeceksin. 
                                        Adam Arapça ne bilmiyor. Çevirici aracılığıyla 
                                        konuşuyor.’ Böyle bir yere gelmeye hiç 
                                        isteğim yoktu. İstemeye istemeye sanki 
                                        ayaklarım beni buraya çekti. Bu akşamki 
                                        konuşmayı duyunca, tam benim için hazırlanmış 
                                        olduğunu anladım, İsa Mesih’in o anlaşılmaz 
                                        sevgisi katı yüreğimi paramparça etti. 
                                        Demek ki, İsa benim gibi alçak biri için 
                                        ölmüş diye düşünerek ağlamaya başladım. 
                                        Ağlamak öyle alışkım değil! Tanrı’nın 
                                        Oğlu Mesih ben kurtulayım diye seve seve 
                                        kendisini ölüme verdiyse, ben de şu ölüm 
                                        aletini buradaki topluluğa teslim ediyorum. 
                                        Mesih’in o anlaşılmaz sevgisi günahlı 
                                        yüreğimi arıttı, ardından da onu kendi 
                                        yuvası kıldı. Düşmanımı ölümden, beni 
                                        de yeni cezaevi görgüsünden kurtardı.”
                                      O anda o 
                                        çirkin hançeri minberin üstüne bırakarak 
                                        İsa Mesih’in ve insanların kendisini bağışlamasını 
                                        diledi, sonra da tövbesini belgeleyen 
                                        duygulandırıcı bir dua yükseltti. Gayrı 
                                        her günahtan onu sakındırsın diye Tanrı’ya 
                                        içtenlikle yakardı. Toplantıda herkesin 
                                        gözü buğulandı, yüreklerin derininden 
                                        kopup gelen hamt ve şükür ilahileri ortalığı 
                                        çınlattı. Akıllara gelemeyecek tatlı bir 
                                        deneyimle karşılaşıyordu herkes. Adam 
                                        da bir çocuk gibi hüngür hüngür ağlayarak, 
                                        “Kardeşler, kız kardeşler, benim için 
                                        dua edin ki, beni kurtaran Rabbim’e daima 
                                        sadık kalayım” dedi. Kilisenin İhtiyarları 
                                        hançeri aldı, o mutlu gecenin anısı niteliğinde 
                                        sakladı. Çok büyük bir günahlının Tanrı 
                                        hükümranlığına girişini göklerde melekler 
                                        de kutluyordu. Eşine rastlanmaz bir kayra 
                                        sergilenişiydi bu. Bir can katillikten 
                                        başka bir can öldürülmekten kurtulmuştu. 
                                        Bu göksel eylemde etkin araç, Tanrı’nın 
                                        güçlü Sözü ve onu ileten mübeşşir Vahram’dı. 
                                        Toplantının sonunda adamın çevresine toplanan 
                                        gençler nasıl seviniyordu!
                                      34.  YÜREKLERİNİZİ KATILAŞTIRMAYIN
                                      Sabah erken 
                                        kalktıktan, Kutsal Kitap’ı okuyup dua 
                                        ettikten sonra çarşıya gider, birçok kişiyle 
                                        ilişki kurarak ruhsal tanıklıkta bulunur, 
                                        kitap satar.. Arapça’yı çok az bilmesi 
                                        önemli değil! Rab’bin Sözü’nü yaymak için 
                                        her yola başvurur: İlahi, keman, resimli 
                                        anlatılar ve birkaç Arapça söz: “Yüreğini 
                                        katılaştırma sevgili arkadaş; tövbe et, 
                                        kurtarıcı Mesih’e iman et!” Hastanelere 
                                        uğrayarak hastalara konuşur, tümüne sevinç 
                                        ve umut aşılar. Amman’ın yakınında ırağında 
                                        yaklaşık yetmiş köy var. Her gün başka 
                                        birine doğrulur. Ziyaretlerinin amacı 
                                        hep aynı. Kurtarıcı’yı insanlara tanıtmak..
                                      Tanınmış 
                                        haberci D. L. Moody (1837-1899) ye ilişkin 
                                        denirdi ki, her gün en azından bir kişiye 
                                        Mesih’i tanıtırdı o. Vahram’a gelince, 
                                        kim bilir bir gün içinde en azından kaç 
                                        kişiye Kurtarıcısı’nı tanıttı! Onun Rabbi’yle 
                                        ilişkisi süreklidir. O’na dua eder, karşılık 
                                        olarak da yeni bir güvenlik sözü alır. 
                                        Rabbi yeniden ona Mezmur 
                                        114:8’le konuşur: “RAB’bin katında, Yakup’un Tanrısı’nın önünde, 
                                        ey dünya titre! Kayayı su havuzuna, çakmak 
                                        taşını su kaynağına dönüştürendir O.” 
                                        Bu açık bildiri canına taze güvenlik ve 
                                        atılganlık yeterliliğiyle gelir. Onun 
                                        bu türden yüreklendirme alışıklığı olağan..
                                      Zaman zaman 
                                        Tanrı’dan görmeler aldığına değinilmişti. 
                                        Rab’be dua ederek şifa bulduğu anlatıldı. 
                                        Belirli durumlarda hastalar için dua ettiği, 
                                        onların sağlığa kavuştuğu da oldu. Ama 
                                        o haberci Pavlos’un şu tanıklığını belirtecek: 
                                        “Üstün 
                                        göksel açıklamalar yüzünden gereksiz büyüklenmeye 
                                        kapılmayayım diye, bedenimde diken gibi 
                                        batan bir dert verildi bana“ 
                                        (II.Korintoslular 12:7). O ne bir şifa sağlayıcı, ne görmeci, 
                                        ne de Tanrı’yla bildirişimciydi. Bu tür 
                                        gösterişçi düşünceler aklının ucuna bile 
                                        gelmezdi. Kendilerini şifacı, görmeci, 
                                        bildirişimci sayarak bu yolda tanıtanların 
                                        bollaştığı şu çağda niceler Vahram’ın 
                                        çok basit ama özlü yaşamından, alçakgönüllülüğünden 
                                        yararlanabilir. Bu haber keşke her köşede 
                                        her dilde duyulsa!
                                      Amman’da, 
                                        dört yaşında bir çocuk ansızın yürüyebilme 
                                        yeteneğini yitirdi. Hatta ayakta bile 
                                        duramaz oldu. Çektiği ağrıdan sürekli 
                                        ağlamaktaydı. Doktorlar nedenini bilemedi. 
                                        Onu Vahram’a getirdiler; elini üstüne 
                                        koyarak imanla dua etti, kurtarıcı Mesih’in 
                                        adını yücelttikten sonra, “Şimdi yürüsün” 
                                        dedi. Rab çocuğu hemen iyi etti. Vahram 
                                        bir daha bu olayın sözünü etmedi. Belki 
                                        bu türden başka gelişimler de oldu; ama 
                                        hiçbiri çevreye yayılmadı, sergilenmedi. 
                                        Çağımızın gösterişciliğinden apayrı!
                                      Günahlıları 
                                        tövbeye çağırırken, İbraniler 
                                        3:7,8’e sık sık değinir, bu ilişkide 
                                        çarpıcı bir simge kullanırdı: Yakınları 
                                        adamın birini bir toplantıya çağırmış. 
                                        Ama o konuşmadan rahatsız oluyor. Öylesi 
                                        direniş gösteriyor ki, kulak deliklerini 
                                        iki parmağıyla tıkıyor. Bu arada burnunun 
                                        üstüne bir sinek yerleşiyor. Rahatsız 
                                        oluyor. Elini kaldırıp sineği kovayım 
                                        derken, tam o sırada konuşmacının bu ayeti 
                                        yinelediğini duyuyor: “Kutsal Ruh şöyle diyor: ‘Bu gün Tanrı’nın 
                                        sesini duyarsanız, gücendirme olayında, 
                                        çöldeki denenme gününde olduğu, gibi yüreklerinizi 
                                        katılaştırmayın.’ Bir anda adamın 
                                        günahlı yüreği eleştiriliyor, konuşmanın 
                                        geriye kalanını dikkatle dinleyerek tövbe 
                                        ediyor; Rab’bi tanıyor.” 
                                      Vahram başka 
                                        bir akşam konuşurken, biri sert yürekliliğiyle 
                                        bilinen kardeşini toplantıya getiriyor. 
                                        Adam direnişi sürdürüyor. Ansızın ayağa 
                                        dikilerek, “Bu adam yalan konuşuyor” sözleriyle 
                                        ortalığı velveleye veriyor. Öfkesi yoğunlaşıyor. 
                                        “Yanlış isem Allah belamı versin!” diye 
                                        bir de kargış çekiyor. Kardeşi yerin dibine 
                                        geçecek gibi oluyor, onu oraya getirdiğine 
                                        bin kez pişman oluyor. Öbürü homur homur 
                                        söylenerek evinin yolunu tutuyorlar. Her 
                                        zamanki sertliğiyle, “Hamamı yakın yıkanacağım, 
                                        sonra da yemek yiyeceğim” diyor. Annesi 
                                        isteğini yerine getiriyor. Adam bir türlü 
                                        hamamdan çıkmıyor. Kapıyı çalıyorlar; 
                                        içeriden bir inilti duyuluyor. Sürmeli 
                                        kapıyı kırıyorlar, içeri girdiklerinde 
                                        adamı can çekişmekte buluyorlar. İnanlı 
                                        olan aile Tanrı’ya yakardıktan sonra, 
                                        bu galiz günahlının yaşamı canlanıyor. 
                                        Kendine gelir gelmez, “Tövbe etmek istiyorum” 
                                        diyor. “Tanrı gerçekten belamı verdi; 
                                        bir daha Rab’be karşı oyun oynamayacağım.” 
                                        O gün hamamda yüreğini Mesih’e açıyor, 
                                        günahlarının bağışlandığına kesin güvenlik 
                                        duyuyor. Ertesi sabah çarşıya giderek 
                                        olan biteni herkese anlatıyor, kişileri 
                                        tövbeye çağırarak, “Yüreklerinizi katılaştırmayın” 
                                        diyor. “Ben ahmakça katılaştırdım, az 
                                        kalsın günahlı durumda sonsuza gidiyordum. 
                                        Rab bana acıdı, sana da acır.” Aynı akşam 
                                        toplantıya katılarak, önceki gün saygısızca 
                                        rahatsız ettiği insanlara ruhsal tanıklığını 
                                        sevinçle coşkuyla duyurarak herkesten 
                                        kendisini affetmelerini istiyor: Tanrı 
                                        bana konuştu: 
                                        ‘Kiminle eğleniyorsun? Kime karşı ağız 
                                        açıyorsun, dil çıkarıyorsun? Günah çocuğu, 
                                        aldatı soyu değil misin?’ (Yeşaya 57:4). 
                                        Duyun, Tanrı benim gibi düşkün birine 
                                        acıyarak yüreğime erişti kayrasıyla beni 
                                        arıttı, ölümden ve daha beteri cehennemden 
                                        kurtardı. Adına şükürler olsun!”
                                      İnanlı olmayan 
                                        bir genç inanlı bir ailenin kızıyla evlenmişti; 
                                        ama onların inancıyla hep alay eder, katıldıkları 
                                        toplantıdaki insanları tiye alırdı. Amman 
                                        dışında bir köye gitmiş, nasıl olduysa 
                                        o günkü toplantı yerine girmiş. Konuşmadan 
                                        sonra ruhsal tanıklıklar veriliyor, ilahiler 
                                        yükseltiliyor. Vakit duaya geldi. Bazıları 
                                        kalkarak dua etti. Az sonra o da ayağa 
                                        kalktı, “Ya Rab!” dedi ve durdu. Başka 
                                        biri duaya başladıysa da o ayakta dikilmeyi 
                                        sürdürdü. Tanrı ona tövbe ruhunu vermişti. 
                                        Ayaktayken tövbe etti, günahlarının bağışlandığına 
                                        ilişkin güvenlik buldu, tümden değişti. 
                                        Bundan sonra derin imanla dua etmeye koyuldu. 
                                        Her toplantıda iki üç kez dua ediyordu. 
                                        Ruhsal tanıklığı Tanrı’nın o eleştiriden 
                                        sonra kendisini ayağa kaldırarak tövbeye 
                                        yöneltmesiyle ilgiliydi.
                                      Amman’daki 
                                        müjde toplantıları, ruhsal uyanış Kutsal 
                                        Ruh’un etkisiyle her köşeye yayıldı. Kurtarıcı’nın 
                                        burada sonuçladığı işler akla her geldiğinde 
                                        yürekleri hamt ve şükranla doldurur. Kadın 
                                        erkek tövbeye kavuşarak Mesih’e iman ettikten 
                                        sonra suda vaftiz ediliyordu (bkz. 
                                        Matta 28:18-20; Romalılar 6:3,4). 
                                        Böylece bu temel buyruğu yerine getiriyordu. 
                                        Vaftiz için o buluşmaların sevinci kendine 
                                        özgüydü. Suya gömülerek kurtuluşlarının 
                                        gerçekliğini açıkça ilan edenler, böylelikle 
                                        ölümden yaşama geçtiklerini betimliyor, 
                                        içtenlikle dua ediyor, Rab’bi yüceltiyordu. 
                                        Pek de alışık gelmeyen bu uygulamayı görmeye 
                                        gelenler arasında Kutsal Ruh’ça eleştirilenler, 
                                        oracıkta tövbe ederek kurtarıcı İsa Mesih’e 
                                        iman edenler vardı. Ruhsal uyanış zincirleme 
                                        etkisini gösteriyor. Kutsal Ruh’un tanrısal 
                                        eylemi ne biçimde ilerlettiği belirgin 
                                        oluyordu.
                                      Vahram, 
                                        kendisi çocukken kilise alışkısı uyarınca 
                                        vaftiz edilmişti. Ama yeniden doğmuş bir 
                                        Mesih inanlısı olarak canlı tanıklık niteliğinde 
                                        vaftiz edilmesi Leroy Whitman adlı bir 
                                        kardeşin yönetiminde, Ürdün Irmağı’nda 
                                        oldu. Bu günü yaşamının mutlu günleri 
                                        arasında sayardı o. Bir de Amman’da vaiz 
                                        olarak vakfedildiği, atandığı günü unutamazdı. 
                                        Başka vaizlerin konuşmaları, dualarıyla 
                                        üstüne el konularak Rab’be atandığı gün 
                                        yüzü parlıyordu. Kuşkusuz, Rab’bi onu 
                                        çok önceleri, İstanbul’dayken onaylamış, 
                                        kendi işine atamıştı. Kuşkusuz, önemli 
                                        olan Rab’bin ataması ve el koymasıdır.
                                      35.  ÜRDÜN’DEKİ RUHSAL UYANIŞLA 
                                        İLGİLİ CANLI ANILAR
                                      1950-51 
                                        yıllarında Ürdün’de ve özellikle Amman’da 
                                        görülen o yüreklendirici gelişimler, bu 
                                        günleri anımsayanları yirminci yüzyılın 
                                        son yıllarına dek sevindirmekte, taze 
                                        gönenç getirmekte. Şimdiye dek sıralanan 
                                        canlı anıların yanı sıra toplanan ek bilgi 
                                        önceki anıları berkitlemekte. 
                                      İsrail-Filistin 
                                        savaşının sonrasıydı. O ilk çatışma sonucu 
                                        yerinden yurdundan edilen göçmenlerle 
                                        doluydu Ürdün. Savaş sonrasının oluşturduğu 
                                        üzüntü ve sarsıntı nedeniyle ortam Sevinç 
                                        Getirici Haber’i yaymaya, güvenlik ve 
                                        umut bildirisini paylaşmaya tümüyle olgundu. 
                                        Vahram Tatikyan Amman’a geldiğinde doğallıkla 
                                        ilk bağlantısı Türkçe konuşan kardeş ve 
                                        kız kardeşlerleydi. İnanlılar kendisini, 
                                        Serbest İncili topluluğunun vaizi Leroy 
                                        Whitman’la tanıştırdılar. Bu kardeş Ortadoğu’da 
                                        pek çok yıl hizmette bulunmuştu. Rab İsa 
                                        Mesih’i gerçek anlamda tanıyan bir çobandı; 
                                        Arapça’yı çok iyi bilirdi. Türkiye’den 
                                        gelmekte olan bu habercinin Tanrı armağanlarıyla 
                                        donatılmış biri olduğunu anlamakta güçlük 
                                        çekmedi. Kendisini kent merkezindeki toplantı 
                                        yerinde konuşmaya çağırdı.
                                      Kadın erkek 
                                        toplantı yerini doldurduklarında, çevre 
                                        bir bekleyiş havasıyla doluydu. Vahram’ın 
                                        kararlı dua-dilek bağlılığı, güçlü imanı 
                                        ve Rab’bin desteğini beklemeye güveni 
                                        bunda önemli yer tutuyordu. Toplantı yerinde 
                                        ruhsal bir canlanma olacağı belirgindi. 
                                        Toplananlar bu yabancı inanlının kişiliğini 
                                        bilmemekle birlikte, bir Tanrı insanının 
                                        aralarına katıldığını görmekte güçlük 
                                        çekmiyordu. Her an gülen yüzü, tertemiz 
                                        kuşanışıyla minberde yerini alınca, basit 
                                        ama çok içtenlikli bir dua yükseltti. 
                                        Tanrı bu güvenilir bağlısının kalbi ve 
                                        ağzı yoluyla, kent merkezindeki o toplantı 
                                        yerine erişiyordu. Uzun yıllar süren sadık 
                                        hizmeti, ruhsal uğraşta yadsınamayacak 
                                        bir yer tutan özverisi, onu Tanrı karşısında, 
                                        insanlar önünde etkin bir haberci kılmıştı.
                                      O akşamki 
                                        çevirmeni Nazaret Acemyan’dı. Çok kolay 
                                        çevrilebilen ve aynı kolaylıkla anlaşılan 
                                        bir vaaz verdi. Dinleyicilere Rab İsa 
                                        Mesih’i gösterdi, onların tüm dikkatini 
                                        çarmıha yöneltti. Buradaki ilk toplantıyı 
                                        anımsayanlar, o unutulmaz akşamın huzurunu, 
                                        özel tatlılığını anlata anlata bitiremiyor. 
                                        Yaklaşık kırk beş dakika olan basit konuşmasını 
                                        sona erdirince dinleyenleri kısa kısa 
                                        dualar yapmaya çağırdı. O ana dek günahlılığının 
                                        hiç farkında olmayanlar, gözyaşlarıyla 
                                        tövbe ediyordu. Özellikle gençler kurtarıcı 
                                        Rab İsa Mesih’e gelme çağrısına içtenlikle 
                                        uyuyordu. Yıllardır taş kesilmiş yürekler 
                                        ansızın yumuşuyor, eriyordu. Amman’da 
                                        çok önemli, özel bir akşamdı bu. O toplantının 
                                        ilk ürünleri arasında, o günden bu yana 
                                        Tanrı’ya bağlılığıyla bilinen İbrahim 
                                        Deir bulunuyordu. Bu kardeş, Amman’da 
                                        Mesih adına etkin tanıklığını sürdüren, 
                                        Gideonlar kardeşlik bağında yılmadan hizmet 
                                        gören bir iş adamıdır.
                                      O parlak 
                                        akşam gelip geçici bir toplantı olgusu 
                                        niteliğinde bırakılamazdı. Genel istek, 
                                        Vahram’ın ertesi akşam yeniden vaaz vermesinde 
                                        toplanıyordu. Kendisi bu dileği hoş gönülle 
                                        kabul etti. İkinci akşamın getirdiği ürünler 
                                        arasında Fawaz Ameish adında bir genç 
                                        vardı. On yedi yaşındaki bu genç insan 
                                        bir iman sarsıntısından geçmekteydi. “Bu 
                                        toplantıda Kutsal Ruh’un dürtüsünü geri 
                                        itemiyordum” diyor. “Beni büyüleyen kutsal 
                                        sözlerin bu ciddi habercinin ağzından 
                                        nasıl aktığını gördüğümde Kutsal Ruh tarafından 
                                        yakalandım.” Fawaz o akşam anlamsız yaşamını 
                                        Kurtarıcı’ya verdi. Daha sonra Rab’bi 
                                        kendisini ruhsal hizmete çağırdı. Çoban 
                                        Fawaz Ameish yaklaşık otuz beş yıldır 
                                        Amman’da Baptist kilisesinde İsa Mesih’i 
                                        tanıtmakta, yaşamının yönünü değiştiren 
                                        o unutulmaz akşamı aklında taptaze saklamakta.
                                      Böylesi 
                                        hiç görülmemiş toplantıların insan kararıyla 
                                        durdurulması çok büyük bir kayıp olurdu. 
                                        Bu nedenle, ara vermeksizin her akşam 
                                        artan sıcaklık, hayranlık ve içtenlikle 
                                        tam dokuz ay sürdü Amman toplantıları.. 
                                        Belki de, tanrıbilim fakültesi bitirmiş 
                                        konuşmacılar böylesi uzun bir süre boyunca 
                                        her gün taptaze bir konuşma hazırlayamaz! 
                                        İlk sınıftan ayrılan, ama Kutsal Ruh’la 
                                        dolu olan bu alışılmamış haberci, her 
                                        akşam kurtuluş kuyularından çektiği canlı 
                                        suyu sevinçli yürekle dinleyicilerine 
                                        sunmakta, onları kurtuluş gönencine getirmekteydi 
                                        (bkz. 
                                        Yeşaya 12:3). Yeni Antlaşma’da adı 
                                        geçen Dekapolis’ten (On Kent) biri olan, 
                                        bir vakitler Filadelfiya diye bilinen 
                                        kent böylesine tanık olmamıştı.
                                      Her akşam 
                                        yenilenen içtenlik, başka başka katılanlar.. 
                                        Kurtarıcı İsa Mesih’le karşılaşarak değişmiş 
                                        yaşam gönencine gelenlerin yüksek sayısını 
                                        belki de sonsuzun parlak görkemi açıklar. 
                                        Çevirmenler yorularak yerini başkasına 
                                        bırakıyor; ama konuşmacı yorgunluk ne 
                                        bilmiyor. Acemyan kardeşler, İshak Cemil 
                                        çevirmenliği paylaşıyor. Her biri Kutsal 
                                        Ruh’un Arapça’da etkin birer aracı. Çoban 
                                        Fawaz, “Vahram minbere gelince yüzünde 
                                        sanki ışık parlardı” diyor. Yüzde parlayan 
                                        ışığın içte yanan ateşten oluştuğunu anlamak 
                                        güç değildi. Vahram her yüreğe bir güvenlilik 
                                        duygusu koyardı. Günahlıların kurtarıcı 
                                        Mesih’e döneceğine ilişkin derin güveni, 
                                        beklenen sonucu sağlamaktaydı.
                                      Vaazını 
                                        doruğa getirince, herkesin ayağa kalkıp 
                                        engin sesle dua etmesini isterdi. Ardından, 
                                        kişilerin teker teker, ama kısa kısa dua 
                                        etmesini buyururdu. Yüreklerine hançer 
                                        saplanmış gibi olanlar birbiri ardından 
                                        dikilerek, günahlarını açıklar, kurtarıcı 
                                        İsa Mesih’in adıyla tövbe ederdi. Daha 
                                        sonra, toplantı yerindekiler yaklaşık 
                                        on beş gruba ayrılırdı. Kimileri yeniden 
                                        doğuş bulur, kimileriyse yaşamlarını yeniden 
                                        İsa Mesih’e sunardı. Her akşam salonda 
                                        gerçek bir uyanış havası eserdi. Daha 
                                        önceleri görülmemiş bir gelişim.. Vahram 
                                        daha sonra grupları yönetenleri bir araya 
                                        getirir, kısa kısa dua etmelerini isterdi. 
                                        Tüm toplantı süresi yaklaşık üç saatti. 
                                        Yürekler parçalanır, yerler gözyaşlarıyla 
                                        sulanırdı. Ama işin sonu değildi bu. Her 
                                        gece başka bir eve gidilir, Vahram elde 
                                        kemanıyla ilahiler söyler, dualar yükseltilir, 
                                        yeni yeni tanıklıklar işitilir, bu doyulmaz 
                                        paydaşlık gece yarısına dek giderdi. Toplantılarda 
                                        etkilenen bir kız kardeş, Mari Barsamyan 
                                        şu ilginç bilgiyi veriyor: “Evlerden birindeydik. 
                                        Ev sahipleriyle uzun bir buluşmamız oldu. 
                                        Vahram odasına çekilmişti. Sabahın erken 
                                        saatinde odasının önünden geçerken ışığın 
                                        yandığını gördüm. Oturmuş durumda, yorganını 
                                        sırtına çekmiş, içtenlikle dua ediyordu.” 
                                        Başka bir kardeş şu bilgiyi ekliyor: “Ertesi 
                                        gün Vahram’ı çarşıda görürdük. Yoğun çabayla 
                                        Kutsal Kitap parçaları satıyor.. Müslümanlar 
                                        İncil parçalarını istemeyince, onlara 
                                        MEZMURLAR’ı sunar, ardından da SÜLEYMAN’IN 
                                        ÖZDEYİŞLERİ’ni’: ‘Sultan Süleyman’ın öğütlerini 
                                        okumak istemez misiniz?’ Böylece çok sayıda 
                                        Kutsal Kitap parçası satabilirdi.” Bir 
                                        akşam çok üzgün durumda toplantıya geldi. 
                                        Kardeşlerden biri üzüntüsünün nedenini 
                                        sorunca, “Birisi öz babama sövse çok üzülürüm” 
                                        dedi. “Ama bir saygısız, göksel Babam’a 
                                        söverse yüreğim paramparça olur. Gelin 
                                        o kişi için dua edelim!”
                                      Her akşam 
                                        Kutsal Ruh’la dolu olarak toplantıya hazırdı. 
                                        Hep yeni dinleyiciler, giderek çoğalan 
                                        arayıcılar. Özellikle gençlerin ilgisi 
                                        çoğalıyor; günahtan dönenler, Kurtarıcı’nın 
                                        sunusunda varlığın anlamını bulanlar artıyor. 
                                        Bu arada kilisenin çobanı Leroy Whitman, 
                                        yönetimi bu etkin habercinin eline bırakarak 
                                        kendi haber gezisine çıkıyor. Ürdün’ün 
                                        çeşitli yerlerinde kiliseleri, Suriye’yi, 
                                        Lübnan’ı dolaşarak buralarda vaazlar veriyor. 
                                        Amman’daki uyanış havasını başka başka 
                                        kentlere götürüyor.
                                      Bu dokuz 
                                        aylık süre, Amman’da kiliseyle ilgili 
                                        hiç alışılmamış bir dönem. Buna ‘Habercilik 
                                        Patlayışı’ demek yanlış olmaz. Tam dokuz 
                                        ay, haftanın yedi günü her akşam canların 
                                        Tanrı’yla, Rab İsa Mesih’le buluşması: 
                                        Kadın erkek, genç yaşlı niceler tövbe 
                                        etti, Mesih’e bağlandı, kilise topluluğuna 
                                        katıldı. Bireylerin yeni kavuştukları 
                                        iman ve bağlılığın etkisi uzun süreliydi. 
                                        Bunlar kutsallık kavramında gelişti, yaşam 
                                        ürünü getirmekte yararlılığa yükseldi. 
                                        Bazıları başka ülkelere göç etti, Amman’da 
                                        kavuştuğu yaşam gönencini, tanıklığı dört 
                                        bucağa taşıdı.
                                      Vahram özel 
                                        bir atama töreniyle vaizliğe ayrılmanın 
                                        gereğini hiç duymamıştı. Bu etkin hizmete 
                                        kendisini Kutsal Ruh atamıştı. İnsan kuşaklarından 
                                        onay ve tanınma aramak tuttuğu yöntem 
                                        değildi. Ama Amman kilisesinin İhtiyarları 
                                        dua etti, böyle seçkin bir işçiye Kutsal 
                                        Kitap öğretisi uyarınca el konularak kendisinin 
                                        kilisece vaaz-öğreti hizmetine ayrılmasını 
                                        onayladı. Vahram Tatikyan Amman’da hizmet 
                                        gördüğü kilisenin ruhsal işçisi atandı 
                                        ve bu özellikle mübeşşir ilan edildi.
                                      Gilead dağlarında, 
                                        Ajioun’da yüreklendirici bir dönem başlıyordu. 
                                        Baptist’ler bu yerde yepyeni bir topluluk 
                                        oluşturmaktaydı. Vahram’dan başka kim 
                                        bu gelişimi ilerletecekti! Amman’ın ardından 
                                        Ajioun dönemi geldi. Baptist’ler bu yerdeki 
                                        hastanenin tüm yönetimini üstlenmişti. 
                                        Vahram’a çift görev düştü: Her akşam kilisede 
                                        toplantı, gündüzse hastanenin personeline 
                                        sunulan ruhsal hizmet. Tüm uğraşın çevirmen 
                                        aracılığıyla yapıldığı da yine belirtilmeli! 
                                        O boş zamanlarda çevredeki köylere gider, 
                                        Kutsal Kitap parçaları, İncil satar, rastladıklarına 
                                        tanıklıkta bulunurdu. İlk kez olarak Yeruşalim’i 
                                        ziyareti bu sıradaydı. 
                                      36.  VE KUTSAL KENT YERUŞALİM’DE
                                      Bu iklimlere 
                                        geleli Kutsal Kent Yeruşalim’i görmek, 
                                        Tanrı Haberi’ni orada da yaymak, Rab İsa 
                                        Mesih’in insan bedeninde yeryüzüne geldiği, 
                                        yaşadığı, öğrettiği, şaşırtıcı belirtiler 
                                        yaptığı, peygamberlik Sözü’nde önceden 
                                        bildirildiği gibi iki eşkıya arasında 
                                        çarmıha çakıldığı, gömülüp yeniden dirildiği 
                                        ve oradan göklere yükseldiği yerleri görmek, 
                                        gezmek hiç sönmeyen kovalayışı.. En sonunda 
                                        Rabbi ona bu fırsatı da sağlıyor. Mesih’in 
                                        benzersiz sevgisini, kayrasını her rastladığına 
                                        açıklıyor, önceki yerlerdeki gibi burada 
                                        da toplantılara katılıyor. Bu Kutsal Kent’te 
                                        geçen olayları konu ederek Sevinç Getirici 
                                        Haber’i yaymanın anlamı kendine özgü. 
                                        Barış Başkanı’nın orada dua ettiği Getsemani, 
                                        Yeruşalim’in karşısındaki Zeytinlik dağından 
                                        göklere ayrıldığı yer ve başka kesimlerin 
                                        her biri özlü olgulara tanıklık etmekte. 
                                        Ne yazık ki bu topraklar şu ana dek barıştan 
                                        yoksun. Barış Başkanı’nın Zeytinlik dağına 
                                        ayaklarını basarak dünyamıza döneceği 
                                        güne dek, bu yöre de yeryüzünün başka 
                                        yerleri gibi somut, sürekli barıştan yoksun 
                                        kalacak. Barışı salt O getirecek. “Sizleri avutacağım; kendi anasının avuttuğu 
                                        bir insan gibi yüreklendirileceksiniz; 
                                        Yeruşalim’de avutulacaksınız” (Yeşaya 
                                        66:13).
                                      Yeruşalim’in 
                                        geçmişteki ve gelecekteki önemi yeniden 
                                        gözleri önünde canlanıyor. Yüzyıllar boyu 
                                        içinde yaşanan bu kent nice savaştan geçti, 
                                        yıkıma uğradı. Ayrı çağlarda ayrımlı duvarlar 
                                        dikildi. Çeşitli kapılar nedeniyle buraya 
                                        ‘Kapılar Kenti’ denmişti. Yaklaşık yirmi 
                                        kapının adı geçer. Bunlardan geçen taşıt 
                                        araçları kapılara kendi adlarını bırakmış: 
                                        Koyun Kapısı, Balık Kapısı, At Kapısı, 
                                        Su Kapısı, Şam Kapısı, vb. Vahram’ın ziyaret 
                                        ettiği kentin sekiz kapısı var. Biri taşla 
                                        örülü. Halk inancına göre burası Mesih’in 
                                        gelişinde açılacak (bkz. Zekarya 14:4).
                                      Yıllardır 
                                        Kutsal Kitap’ı okuyup araştıran, vaaz 
                                        eden bu yetişkin öğütçünün Yeruşalim’e 
                                        ilişkin topladığı taze bilgi yepyeni kavram 
                                        boyutlarını taşıyor ona. Buradan sonra 
                                        İsa’nın bir hayvan ağılında dünyamıza 
                                        geldiği Beytlehem kentini de ziyaret ediyor 
                                        (bkz. 
                                        Mika 5:2; Matta 2:1). Tanrısal Söz’ün 
                                        önemsiz bir yerde, pek yoksul koşullarda 
                                        insan bedeni kuşanması, O’na hizmet sunanın 
                                        her çeşit yükseklik ve gösterişçilikten 
                                        ırak olması gereği bir kez daha içinde 
                                        canlanıyor. Bunca yıl onu parlak ve varlıklı 
                                        yaşamdan beri tutan Tanrısı’na yeniden 
                                        teşekkürlerini sunuyor. Rabbi’nin yeryüzüne 
                                        yeniden gelip bu kentte tüm evreni kapsayan 
                                        barış ve esenlik hükümranlığını kuracağının 
                                        güvenliği, içinde taptaze bir ateş oluşturuyor 
                                        (bkz. Vahiy 1:5-7; 22:7,12,17,20).
                                      37.  İSTANBUL’A DÖNÜŞ
                                      Zaman ne 
                                        de çabuk geçmişti! Galata’da kardeşlere, 
                                        kız kardeşlere veda ederek Ortadoğu ülkelerine 
                                        ayrılmasından bu yana birkaç yıl geçmişti. 
                                        Ne zengin, ne sevindirici bir dönemdi 
                                        bu! Deneyimler, anılar, intibahlar hiç 
                                        unutulamayacak kutluluklar zinciri.. İstanbul’a 
                                        dönmenin vakti gelmişti artık. Ayrılırken 
                                        altı ayda geri gelebileceğini tasarlamış, 
                                        yakınlarına bunu söylemişti. Ama bunun 
                                        dört beş katı geçti dışarıda.
                                      Bütünlediği 
                                        göksel uğraşlar için Rabbi’ne teşekkür 
                                        sunarak geride bıraktığı birçok yeni inanlıyı 
                                        aklının derininde saklıyor, dua ediyor. 
                                        Yeruşalim’den Beyrut’a doğru yolculuğa 
                                        başladı. Şam’da durak yaparak inanlıları 
                                        gördü, yüreklendirdi. Sonunda yine Beyrut’tan 
                                        gemiye binerek kendisini bekleyen kardeş 
                                        ve kız kardeşlere kavuşacağının heyecanıyla 
                                        yolculuğa başladı. Gemi yolculuğu yeni 
                                        baştan ona taze bir habercilik fırsatı 
                                        açtı. Burada da unutulmayan deneyimler 
                                        yinelendi. Geçen yıllar içinde İstanbul’dakiler 
                                        kendisi için sürekli dua ediyor, kentten 
                                        kente, evden eve, kiliseden kiliseye ve 
                                        her gittiği yerde sürdürdüğü verimli toplantılar 
                                        için içtenlikle Rab’be yakarıyorlar.
                                      Kurtuluş 
                                        bulduktan sonra ruhsal hizmete başladığı, 
                                        birçok yıl bunu orada sürdürdüğü sevgili 
                                        İstanbul’da kardeş ve kız kardeşler Vahram’ı 
                                        sevinç ve heyecanla yeniden kucakladı 
                                        (bkz. 
                                        Habercilerin İşleri 14:26-28). Hemen 
                                        ev toplantıları başladı. O sevinçli, duygulandırıcı 
                                        dönemi, ürünlü çalışmaları Amman’daki 
                                        intibah toplantılarını enikonu anlatarak 
                                        bu yerlerdeki kardeşler kız kardeşlerle 
                                        İstanbul’dakiler arasında gizemli bir 
                                        bağ oluşturdu, başka inanlılar için dua 
                                        etmenin gereğini herkese bir kez daha 
                                        anımsattı. İstanbul’da, Anadolu’da yine 
                                        verimli bir çalışma dönemi açılıyordu 
                                        önünde.
                                      Duaya konuşmaya 
                                        daima bir ayetle başlamayı alışkısı yapmıştı. 
                                        Müslüman biri ‘Bismillah’la başlıyorsa, 
                                        o neden anlamlı bir ayetle Rab’bin müjdesini 
                                        bildirmeye gitmesin! Bir gün Beyrut’ta 
                                        dua ederken şu ayetle başlamıştı: “Görkemli eylemler yapan tek Kişi’ye; Çünkü kayrası çağlar çağı boyuncadır” 
                                        (Mezmur 136:4). Orta Doğu ülkelerinde 
                                        böylesi sevindirici verimli ürün getirici 
                                        bir hizmet alanı ve olanağı sağlayan Rabbi’ne 
                                        sordu: “Ya Rab, bundan sonra nereye gitmemi 
                                        istiyorsun? Geriye kalan hizmetimi İstanbul’da 
                                        sürdüreceksem, bunu sevinçle kabule hazırım. 
                                        Yok, önümde yeni alanlar açmaktaysan, 
                                        bunu da aynı hayranlıkla kabule istekliyim. 
                                        Sadece Senin egemen isteğini öğrenmek 
                                        istiyorum.”
                                      Ortadoğu 
                                        ülkelerinde hizmetini sürdürmekteyken, 
                                        Arjantin’in Buenos Aires kentinde yaşayan 
                                        kız kardeşiyle eniştesi, Dikranuhi ile 
                                        Misak Balyan’dan çok içtenlikli bir mektup 
                                        almıştı. “Bize ne vakit geleceksin?” diye.. 
                                        Güney Amerika’da Tanrı Haberi’ni yaymaya 
                                        geniş olanaklar bulunduğunu, istekli kişilerin 
                                        her yerde Haber’i dinlemeye koştuğunu 
                                        yazıyor, kendisini Arjantin’e davet ediyorlardı. 
                                        Ortadoğu’da Rab’bin tanrısal tanıklığı 
                                        ne denli kutladığını görerek “Güney Amerika 
                                        ülkelerine gitmem belki O’nun yöntemidir” 
                                        düşüncesiyle İstanbul’daki kız kardeşi 
                                        Beatris’e bir mektup salmış, bu konuda 
                                        dua etsinler diye dilekte bulunmuştu. 
                                        Kutsal Ruh çoktandır Beatris’i de aynı 
                                        istekle etkiliyordu. Verdiği yanıtta, 
                                        “Evet, Güney Amerika’ya gidip orada hizmetini 
                                        sürdürmen Rab’bin buyruğudur” yolunda 
                                        yazmıştı o. İstanbul’a dönüşünden sonra 
                                        insanlara bir şey söylemeden Rabbi’ne 
                                        duayı sürdürdü. O, Rab’le konuşulacak 
                                        konuları insanlarla görüşmezdi. Bunu, 
                                        Rab’bin yanıtını aldıktan sonra yapardı. 
                                        Dualarını korkusuzlukla, Tanrısı’nı hoşnut 
                                        eden imanla sürdüren bu adamın olumlu 
                                        yanıtı alması uzun sürmüyor. Şimdi, gidilecek 
                                        vaktin kararlaştırılması Rabbi’nin elinde. 
                                        Bu arada ruhsal hizmeti etkin biçimde 
                                        ilerliyor; inanlılar yüreklendiriliyor, 
                                        yeni yeni kurtulanlar oluyor.
                                      Aradan birkaç 
                                        yıl geçtikten sonra kız kardeşi gerekli 
                                        çağrıyla, Beyrut’tan başlayacak olan gemi 
                                        yolculuğuna bileti gönderiyor. Ama Arjantin’e 
                                        giriş sanıldığından daha güç! Çağrılı 
                                        olsa bile herkesi kabul etmiyorlar. Ne 
                                        var ki, onun yolunu Rab çizmiş gidişini 
                                        de O bütünleyecek.. Herkes onun ayrılacağına 
                                        üzgün. Öte yandan engel olmak da istemiyorlar. 
                                        Tanrı’nın işi tek kişiye kalmış uğraş 
                                        değil! Sonunda onu Rab’bin yönetimine 
                                        bırakıyorlar; duayla ilahilerle en iyi 
                                        dileklerle Beyrut’a gönderiyorlar. Yıl 
                                        1956. Yolculuk trenle. Her zamanki gibi 
                                        yolda kitaplar satmayı, ruhsal tanıklıkta 
                                        bulunmayı içtenlikle sürdürüyor. Kadına 
                                        erkeğe İsa Mesih’i tanıtmakta yepyeni 
                                        bir ivedilik var.
                                      38.  ÜRDÜN’Ü YENİDEN ZİYARET
                                      Vahram Ortadoğu 
                                        iklimlerini son olarak bırakmadan önce, 
                                        ne olursa olsun, Ürdün’ü yeniden ziyaret 
                                        etmeye kararlı. Aklı şu yüreklendirmeye 
                                        gidiyor: “Rab’bin Sözü’nü bildirdiğimiz kentlerin her 
                                        birine dönelim, kardeşlerin durumunu öğrenelim” 
                                        (Habercilerin İşleri 15:36). 
                                      Amman’da 
                                        ilk Pazar sabahı kilisenin çobanı Leroy 
                                        Whitman kendisini açık kollarla kabul 
                                        etti. O, her zamanki parlaklığıyla, göksel 
                                        Babası’na şükran dolu bir ruhla minbere 
                                        çıktı. İlk ürünler arasında olan İbrahim 
                                        Deir’le başka birçok inanlı kardeş ve 
                                        kız kardeşi görerek duygulandı. Sınırsız 
                                        bağlılığı için Mesihi’ne teşekkürler sundu. 
                                        Hiçbir söz konuşamadan yüzünü ellerinin 
                                        içine gömerek hüngür hüngür ağladı. Ama 
                                        beş yıl önceki yenilenme havası şimdi 
                                        esmiyordu. Gerçi, ruhsal görünüm canlılık 
                                        saçmaktaydı; ama önceki intibah havası 
                                        hiç unutulamayan bir ayrıcalıktı. Kilise 
                                        tarihinde intibah olguları üzerinde inceleme 
                                        yapanlar, ruhsal uyanışın gelişigüzel 
                                        bir canlanma olmadığına dikkati çekmekte. 
                                        İntibah ne ruhsal gündemle, ne de programlamayla 
                                        düzenlenen gönenç ortamıdır. Tümden Kutsal 
                                        Ruh eylemidir; Kutsal Ruh’un tasarladığı 
                                        ve bütünlediği zamanda kararlaştırılan 
                                        bambaşka bir gelişimdir. İntibahta insansal 
                                        öğeler de kuşkusuz bulunur. İnanlıların 
                                        Ruh birliğinde bunu arayarak beklediği, 
                                        intibahın gelişi için üstelemeli dualar 
                                        yükseltiği, toplulukta her tür günahın 
                                        sergilenerek bunlardan dönülmesi, yüreklerin 
                                        Tanrı sevgisinde ısınmasına özlem duyulması, 
                                        vb.
                                      Bu gözlemlerden 
                                        öte intibaha Tanrı’nın vaktinde, O’nun 
                                        kullandığı bir insanın Kutsal Ruh tarafından 
                                        seçilmesi.. Amman intibahı doğrudan doğruya 
                                        Tanrı eylemiydi; susamış inanlılar onu 
                                        aramakta derin imanla beklemekteydi. İntibahı 
                                        engelleyen tökezlemeler sergilenerek onların 
                                        dışlanışı belirginlikteydi. Ve egemen 
                                        Tanrı’nın isteği bu sevinçli olguya Vahram 
                                        adında önemli olarak bilinmeyen basit 
                                        bir askerini seçti. Vahram tanrısal buyruğa 
                                        uyarak içtenlikle seve seve bu hizmete 
                                        kendisini sundu; hiçbir şerefe sahip çıkmadı, 
                                        övgü önemlilik tanımadı. Kutsal Ruh Tanrı’nın 
                                        seçtiği vakitte, O’nun seçim isteği uyarınca 
                                        Vahram’ı bir araç ve gereç kıldı. Tüm 
                                        gelişim Kutsal Ruh’un yönetimindeydi. 
                                        Ve intibah belirli bir dönemde başladı, 
                                        kurtulanlar kurtuldu, yenilenen inanlılar 
                                        yenilendi, Kutsal Ruh’un kararlaştırdığı 
                                        gibi doruklandı, sonra da dindi. Kurtulanlar 
                                        yeni yaşamlarında ürünlü verimli oldu, 
                                        Tanrı hizmetinde yararlılığa erdi ve yeni 
                                        bir intibah için duaya başladı. İşte bu 
                                        nedenle Vahram’ın Amman’ı ikinci ziyareti 
                                        güzel ve içaçıcı olmaya karşın intibah 
                                        sayılamazdı. O, ileride başka yerde yeniden 
                                        bir intibaha araç ve gereç olacak.. Kilisenin 
                                        intibah tarihi çok ilginç ve heyecan getirici 
                                        bir tarih araştırmasıdır. İntibaha tanık 
                                        olmamış genç pastörlerin, inanlıların 
                                        intibahın gelişi için dua etmesi sağlıklı 
                                        tanrısal uğraştır.
                                      Amman’daki 
                                        toplantıların başlangıcında Kurtarıcı’sıyla 
                                        karşılaşmaya gelen Fawaz Ameish şimdi 
                                        Ajioun Baptist kilisesinde çoban. Buranın 
                                        kuruluşunda Vahram’ın hizmeti ve katkısı 
                                        akıllarda taptaze duruyor. Baptistler 
                                        aynı zamanda Ajioun hastanesini yönetiyor. 
                                        Hizmette bulunsun diye Vahram’ı çağırıyorlar. 
                                        Tüm personel el ele gelerek bir daire 
                                        oluşturdu. Önceki toplantılardan Vahram’ı 
                                        tanıyanlar ruhsal tanıklıkta bulundu. 
                                        Konuşmaya çağrıldığında, o alışılmış isteği 
                                        dile getirdi: “Kısa kısa dualar edilsin!” 
                                        Bu arada doktorların, hastabakıcıların 
                                        da dua etmesini istedi. Bazıları açık 
                                        açık kendi sözleriyle hiç dua etmemişti. 
                                        Sadece içlerinden dua edenlerdi. Bunlar 
                                        ilk kez olarak yüksek sesle dua etti. 
                                        Sanki taze bir yenilenmedeydiler. Vahram’ın 
                                        konuşması yeni baştan tövbeler ve Mesih’e 
                                        dönüşlerle herkesin yüreğine ruhsal doygunluk 
                                        getirdi.
                                      Hastanenin 
                                        müdürü bir gün, çoban Fawaz Ameish’den 
                                        Vahram için o günün çalışma programını 
                                        düzenlemesini istedi. Kendisi halen taptaze 
                                        sakladığı şu anıları bildiriyor: “Sabahleyin 
                                        hastane personeli için özel bir toplantıya 
                                        katıldık. Vaktimiz bir sürü uğraşla doluydu. 
                                        Vahram konuşmasını bitirince, ‘Rab kime 
                                        konuştuysa benimle birlikte salona gelsin, 
                                        orada dua edelim’ dedi. O günün önemli 
                                        bir kesiminde salonda kalarak kişi ardından 
                                        kişiyle ruhsal gereksinimi üzerinde konuştuk. 
                                        Birçoğu gözyaşları içinde günaha tövbe 
                                        etti, kurtarıcı Mesih’i yüreğine aldı. 
                                        Biri salondan ayrılırken o, ‘Gelin, onun 
                                        için dua edelim’ diyordu. Duadan sonra 
                                        bir ilahi ve daha sonra kişiyle buluşma.” 
                                        Çoban Fawaz şu ilginç gözlemi anımsatıyor: 
                                        “O gün, süreklilikte Kutsal Ruh’un yönetimi 
                                        altında olmanın anlamını kavradım. Gerçekten 
                                        Rab’bin katındaydık. O mutlu uğraş dışında 
                                        başka hiçbir şeyle ilgilenmiyorduk. Ürünün 
                                        Rabbi karşımızda çok verimli bir tarla 
                                        açmıştı. Bizse sevinçle içtenlikle Tanrı’nın 
                                        düzenlediği hizmette uşaklardık.
                                      “Saat on 
                                        altıda sekiz kişi yakındaki bir köyde 
                                        toplantıya katılmak için bir Chevrolet 
                                        Station’la yola çıktık. Vahram çok sevinçliydi. 
                                        İlahi söyleyerek coşkunluğunu açığa vuruyordu. 
                                        Ağzındaki ilahi şuydu: ‘Hisus 
                                        gelecek!’ Bir anda sürücünün durmasını 
                                        istedi. Aynı şeyi üç kez yineledi. Bir 
                                        köyden geçmekteydik. Duruverdik. İlahiler 
                                        söylediğimizi duyanlar otomobilimizin 
                                        çevresini kuşattı. Burası bir Müslüman 
                                        köyüydü. O her an yanında bulundurduğu 
                                        Arapça broşürleri dağıttı. Yolumuzu sürdürdük. 
                                        Jeraş kentinde (Dekapolis’ten) canlı bir 
                                        toplantı bekliyordu bizi. Bu gün bu yerde 
                                        bir kilise topluluğu vardır. Bunun kuruluşunda 
                                        Vahram’ın canlı katkısı yadsınamaz.
                                      “Ziyaret 
                                        ettiği, hizmet sunduğu yerlerde anısı 
                                        unutulmuyor. Bu güne dek çoğu kez bir 
                                        inanlıya, ‘Nasılsın?’ diye sorulduğunda, 
                                        Vahram’ın Türkçe dilinde, ‘Hamdolsun!’ 
                                        yanıtı duyulabilir. Bir akşam, Ajioun’daki 
                                        toplantıda ilginç bir durum belirdi. Yaklaşık 
                                        kırk genç kargaşalık çıkarmaya gelmişti. 
                                        Ortalıkta sinirli bir hava esiyordu. Politik 
                                        görüşlerle dopdolu gençlerden biri, ‘Benim 
                                        bazı sorularım vardır’ dedi. Çevirmen 
                                        İshak Cemil, ‘Toplantının sonunda sorulara 
                                        sıra gelecek’ deyince, tümü de oturup 
                                        konuşmayı dinledi. Gençlerle söyleşiye 
                                        oturmak Vahram’a yeni bir deneyim değildi. 
                                        O özel olarak bundan hoşlanırdı. Sonucuysa 
                                        daima verimliydi.
                                      “Sorular 
                                        uçmaya başlayınca, Vahram politik bir 
                                        ajan olarak suçlanıyordu. Türkiye’den 
                                        Araplar’a gönderilişinin nedeni araştırılıyordu. 
                                        Vahram alışkın olduğu basit ama kanışlı 
                                        dille soruyu yanıtladı: ‘Buraya gelişimin 
                                        nedeni sizleri sevmemdir. Siyasetten anlamam, 
                                        siyasetle ilişkim düşünülemez. Beni buraya 
                                        Türk hükümeti göndermedi; Rab İsa Mesih 
                                        gönderdi. Doğrusunu arayacak olursanız, 
                                        ben Amman kilisesince Rab’bin hizmetine 
                                        atanarak, tüm dünyaya o kilise tarafından 
                                        gönderildim!’
                                      “Gençler 
                                        sorularına verilen yanıtı yetersiz buldular. 
                                        Elektrikçilikten anlayan biri bir muziplik 
                                        yaparak sigortaya gitti, ışıkları kesiverdi. 
                                        Tüm salon gömüldü zifiri karanlığa. Zaten 
                                        toplantı sonuçlanmak üzereydi. Herkes 
                                        evine ayrıldı. O gün bu grubu yöneten 
                                        genç kalp rahatsızlığı çekmekteydi. Aradan 
                                        bir süre geçti, Baptist hastanesine yatırıldı. 
                                        Beyrut’tan haberci Maurice Girges hastanede 
                                        habercilik hizmetine gelmişti. Bu genç 
                                        de gerçekten tövbe edenler arasındaydı. 
                                        İsa Mesih’in kurtulmalığıyla yeni yaşam 
                                        buldu. Bunun üzerine çok duygulandırıcı 
                                        bir ikrarda bulundu: ‘O akşam Vahram Tatikyan 
                                        konuşurken, elektriği kesen bendim!’
                                      “Vahram 
                                        yüreğinde ve ağzında her an bir ilahi 
                                        taşımaktaydı. ‘Hisus İsmi Şirin Bana!’ dilinden düşmezdi. ‘Mahşer Günü!’ ilahisiyle giderayak nicelere seslenirdi. Bunlarla 
                                        birlikte daha birçok ilahisi Arapça’ya 
                                        çevrildi; inanlıların her zaman kullandığı 
                                        ilahilerden oldu.” Çoban Fawaz Ameish 
                                        Vahram’ı son kez Ajioun’da görmüştü. 1983 
                                        yılında Amsterdam’da Dünya Evangelizasyon 
                                        Kongresi’ne katıldı. Bir otobüs gezisinde 
                                        Güney Amerikalı delegelerle tanıştı. Konu 
                                        döne dolaşa Vahram Tatikyan’a dayandı. 
                                        Her biri onun vaazlarından ne denli yararlandığını 
                                        anlatmaktaydı. Arjantin’li delegelerden 
                                        biri, ‘Mejdan!’ 
                                        diye bağırdı. Bu, Vahram’ın her zaman 
                                        yinelediği ‘Yücelik!’ sözünün Arapça’sıydı. 
                                        Güney Amerikalılar Vahram’la ilgili anıları 
                                        anlatmaktan kendini alamıyordu. Onun anısı 
                                        her düşüncede taptazeydi. Tıpkı Kutsal 
                                        Söz’de vurgulandığı gibi: “Doğru kişinin anılması kutluluk getirir” (Süleyman’ın 
                                        Özdeyişleri 10:7a). 
                                      Çoban Fawaz 
                                        Ameish hiç unutamadığı bir olayı şöyle 
                                        anlatmakta: “Annem kendi kilisesine çok 
                                        bağlı bir kadındı. Kilisesiyle olan bağı 
                                        koparmayı hiç istemezdi. Birçok kez kendisini 
                                        toplantılarımıza çağırdık; gelmek istemedi. 
                                        Vahram bunu düyunca, ‘Öyleyse’ dedi, ‘Ben 
                                        onun kilisesine gideceğim!’ Bir gün o 
                                        kiliseye girdiğinde, derin saygıyla sağa 
                                        sola bakmaktaydı. Parlayan, her an gülen 
                                        yüzü yaşlı annemi öylesi etkiledi ki, 
                                        ‘Rab’bin bir meleği kiliseyi ziyarete 
                                        gelmiş diye düşündüm’ dedi.”
                                      39.  BAŞKA KARA PARÇALARINA
                                      Beyrut’a 
                                        Arjantin konsolosluğundan vize alarak 
                                        bir an önce yolculuğa çıkmak için gelmiş. 
                                        Bu sıkışık zamanda bile ev toplantılarına 
                                        katılmaktan, taşıt araçlarında tanıklık 
                                        etmekten, kitap satmaktan beri durmuyor. 
                                        Bunca yılın başarılı hizmeti, Kutsal Ruh’ça 
                                        uzatılan kutluluklar zinciri ruhsal tanıklığın 
                                        taptaze boyutları olarak tanınmış. O buna 
                                        çok gereksinimli. Hiç bilmediği bir kara 
                                        parçasında, tanımadığı insanlar arasında 
                                        her yerde sürdürdüğü hizmeti sunacak. 
                                        Sabahları Arjantin konsolosluğunda geçiriyor. 
                                        Bir sürü sorgu, soruşturma, parmak izleri, 
                                        çeşit çeşit kırtasiyecilik, sanki hiç 
                                        sonuçlanmayan git gel. Bu dönem öylesi 
                                        güç ve can sıkıcı ki, herkese Arjantin’e 
                                        gitmenin güçlüğüne karşı cennete gitmenin 
                                        kolaylığından söz ediyor. Her çetin durumdan 
                                        veya karşılanan çalkantıdan ruhsal bir 
                                        tanıklık olanağı çıkarmasını bilen biri.. 
                                        Bu betimi kullanarak salt Tanrı’nın kayrasıyla 
                                        cennete gidilebileceğini derin güvenlikle 
                                        sağa sola anlatıyor.
                                      En sonunda 
                                        Arjantin vizesi pasaportuna işleniyor. 
                                        Artık hiçbir engel kalmamış. Bileti de 
                                        cebinde. Şubat 25,1957’de bu kez Beyrut’taki 
                                        kardeş ve kız kardeşlerin dualarıyla gemiye 
                                        uğurlanıyor. Önünde uzun bir yolculuk 
                                        var. Çoğu böyle bir yolculuğu nasıl geçireceğini 
                                        kestiremez. Gemilerde kâğıt oynamak, içki 
                                        içmek, dedikodu yapmak, sabırsızlıkla 
                                        film saatini gözlemek, vb. iyi bilinen 
                                        deneyimlerdir. Ama ona her an değerli, 
                                        Rabbi için verimli. İlk tanıştığı üç bayana 
                                        ruhsal tanıklığını anlatıyor, İsa’yı canın 
                                        kurtarıcısı olarak kabul etmenin sürüncemede 
                                        bırakılamayacağını vurguluyor. Bayanlardan 
                                        birinin babası vaizmiş meğer. Çoktandır 
                                        aklın gerisine ittiği ruhsal değerler 
                                        içinde canlanıyor, çok ilginç bir olguyu 
                                        anlatıyor Vahram’a:
                                      “Babam ağır 
                                        hastalığa tutulmuştu. Gidip vaaz edebilecek 
                                        durumda değildi artık. Ama insanlarına 
                                        son kez olarak konuşmayı çok istiyordu. 
                                        Herkesi ölüm yatağının başına çağırdı, 
                                        ölümünden önce son vaazını verdi. Sonra 
                                        da sevinçle Rabbi’ne kavuştu. Bu anlamlı 
                                        toplantıya katılan ölümlü insanlar ölmek 
                                        üzere olan birinden canlı bir vaaz dinlediler, 
                                        kurtuluş ve arınma güvenliğini bilmeyenler, 
                                        Mesih’i hemen kabul ederek kurtulmanın 
                                        dille anlatılmaz canlılığını buldular.”
                                      Bu bayan 
                                        Vahram’ın hizmet deneyimlerini içtenlikle 
                                        dinliyor, “Bana sevgili babamı anımsattın” 
                                        diyerek gözyaşı döküyor taptaze bağlılıkla 
                                        Mesih’e sarılıyor. İskenderiye’ye yanaştıklarında 
                                        ona yardım ediyor. Vahram, “Mesih bağlısı 
                                        olmasaydım” diye yazıyor, “Bu denli yardımı 
                                        nereden bulabilirdim?” İstanbul’daki kız 
                                        kardeşine bir mektup salıyor: “Beyrut’tan 
                                        çıktıktan bir gün sonra İskenderiye’ye 
                                        girdik. Biraderleri kız kardeşleri buldum. 
                                        İki gün hizmetlerimiz oldu. Rab bizi Ruhu’yla 
                                        ziyaret etti. Evvelki gelişimde halas 
                                        bulanlar yaşıyorlar. Nasıl sevindiler! 
                                        Halleluyah! Şimdi İtalya’ya gidiyoruz. 
                                        Çok güzel yolculuk. Vapurda Arapça’yı 
                                        anlayanlar var. Arapça şahadet ediyorum. 
                                        Birçok kişiye kitap verdim. Büyük hürmetle 
                                        dinliyorlar. Sizin için duacı ve duanıza 
                                        muhtaç” Vahram Tatikyan.
                                      İskenderiye’den 
                                        sonra İtalya’nın Siraküzü’ne varıyorlar. 
                                        Burada bir doktora ruhsal tanıklığını 
                                        veriyor. O, Vahram’ın parasını bozuyor. 
                                        Ama yanlışlıkla fazlasından veriyor. Paranın 
                                        geri verilmesi doktoru etkiliyor. Gemi 
                                        müjde alanına dönüşüyor. İnsanlara kendi 
                                        dillerinde Kutsal Kitap parçaları, ruhsal 
                                        yazılar dağıtıyor, hep Rabbi’nin övgüsünü 
                                        yapıyor, birçok insanı sevindiriyor. Günde 
                                        üç kez dua eden bir İsrailli’yle tanışıyor. 
                                        Ona Arapça konuşuyor. “Yeruşalim’i ziyaretime 
                                        değindim, kurtarıcım Mesih’in bu kentte 
                                        korkunç işkencelerle çarmıha çakıldığını 
                                        anlattım” diyor. Tanrısayar biri olan 
                                        bu adam Mesih’e ilişkin duyduklarından 
                                        etkileniyor, dostlukları yolculuk boyu 
                                        ilerliyor. Tanıştığı çeşitli insanların 
                                        gösterdiği ilgiden, dil din engellerini 
                                        aşan tanıklığın etkisinden yüreklenerek 
                                        her gittiği yerde Sevinç Getirici Haber’i 
                                        yayma çabalarında sözünü kutlu kılsın 
                                        diye Tanrı’ya yakarıyor. Alışkısı olduğu 
                                        üzere, duası Kutsal Söz’deki bazı ayetlerden 
                                        esinleniyor:
                                      “Gözyaşıyla ekenler sevinç duyarak biçecek, 
                                      Ekeceği tohumu taşıyarak 
                                      Ağlayışla yollarında gidenler,
                                      Kuşkusuz dönüşte coşkuyla demetlerini getirecek” 
                                      (Mezmur 126:5,6). 
                                      Sevinç Getirici 
                                        Haber’in değerli tohumunu nerelerde ve 
                                        ne biçimlerde ekmedi bu güne dek! Karda, 
                                        yağmurda, kavurucu sıcaklıkta, güç ve 
                                        çetin koşullarda, direnişte, serzenişte, 
                                        bollukta, yoksunlukta gözyaşı dökerek 
                                        tohumu ekti, sevinç duyarak ürününü biçti. 
                                        Ya da, bunun gönenci başkalarına kaldı 
                                        (bkz. 1.Korintoslular 4:9-13). Ekeceği tohumu taşıyarak ağlayışla 
                                        ama kararlılıkla önündeki yolu iman doluluğunda 
                                        aştı. O ağır kitap kartonlarını kesin 
                                        bağlılıkla, gık demeden nasıl taşıdı! 
                                        Ve bunlar gerekli yeri bulunca nasıl sevindi! 
                                        İnanlının çağrıldığı işe bağlılığı, Rab’bin 
                                        şaşılacak mucizeler bütünlediği verimli 
                                        tarlayı anımsatır. Gözyaşı ağlayış çabayı 
                                        durduramaz. Bu işin ötesinde bol sevinç 
                                        beklemekte.. İşi daha bitmemiş. Aynı ruhsal 
                                        eylemleri başka bir kara parçasında, başka 
                                        insanlar arasında eşit bağlılıkla ilerletmeye 
                                        kararlı. En son en canlı coşkusu Mesih’in 
                                        katında gerçekleşecektir:
                                      “Efendisi ona, ‘Aferin, iyi ve güvenilir uşak’ dedi.
                                      ‘Az sermayeyi kullanmakta güvenilir
                                      Kişi olduğunu kanıtladın.
                                      Seni daha çoğuna atayacağım.
                                      Gel, efendinin sevincine katil’ ”
                                       (Matta 25:21).
                                      “Güvenilir ve akıllı uşak kimdir?
                                      Ev sahibinin, ev halkına vaktinde
                                      Yiyecek sağlaması için atadığı uşak.
                                      Efendisi geldiğinde atandığı görevi
                                      Yerine getiren uşağa ne mutlu!
                                      Doğrusu, size derim ki, efendisi tüm
                                      Malları üzerinde sorumluluk verecektir ona”
                                       (Matta 24:45-47).
                                      Napoli’ye 
                                        varıyorlar; burada gemi değiştirecek. 
                                        Bir otele iniyor; ardından yollara çıkarak 
                                        elinden geldiği kadar ruhsal tanıklığını 
                                        işlerliğe koyuyor. İtalyanca kitaplar 
                                        dağıtıyor. Ortaklaşa konu üzerinde üç 
                                        rahibeyle bildirişime giriyor. Yaşamlarını 
                                        Tanrı’ya, İsa Mesih’e atayan bu bayanlar 
                                        onun sevgisine sevincine şaşırıyor. Katolik 
                                        inancını benimserse çok iyi edeceğini 
                                        söylüyorlar. O sevgiyle, “İsa 
                                        Mesih başlangıç ve sondur” diye yanıtlıyor. 
                                        Dilini bilmediği insanlara İsa Mesih’i 
                                        bildirmek oldukça yüreklendirici bir deneyim! 
                                        Napoli’de sağa sola koşarak her rastladığına 
                                        ruhsal tanıklıkta bulunurken otelinden 
                                        ıraklara düşüyor, yolunu yitiriyor. Dil 
                                        bilmez, kimseyi tanımaz. Tek bildiği göksel 
                                        Babası; yine O’na yakarıyor; Tanrı adımlarını 
                                        otele doğrultuyor. Güney Amerika’ya gidecek 
                                        geminin kalkış saati yaklaşmakta. 
                                      40.  OKYANUS YOLCULUĞU, GÜNEY 
                                        AMERİKA
                                      Napoli’den 
                                        Buenos Aires’e yolculuk on yedi gün alıyor. 
                                        Bu süre duayla, Kutsal Kitap’ı okumakla 
                                        ve her zamanki gibi ruhsal tanıklıkla 
                                        yüklü. Mevsim daha kış. Okyanus ikide 
                                        bir kabarıyor, pek çok kişiyi deniz tutuyor. 
                                        Kendisini de deniz tutmaya karşın, o başka 
                                        yolcuları yüreklendirmek ve avutmakla 
                                        ilgili. Özellikle İtalyanlar çoğunlukta. 
                                        Başarabildiği kadar onlara çıkmış oldukları 
                                        bu uzun yolculuk ötesinde başka bir yolculuğun 
                                        kendilerini beklediğini, buna hazırlanmanın 
                                        gereğini anımsatıyor. Hemen hemen herkes 
                                        Hristiyan adını taşımakta, ama içlerinde 
                                        dirilen Kurtarıcı’nın, yeniden gelecek 
                                        Hükümran’ın kayrası ve güvenliğiyle yaşayan 
                                        kaç kişi bulunur? Onlara bu somut gerçeği 
                                        anlatmaya çalışıyor. Herhangi bir dile 
                                        kendisini alıştırmaya çalışırken ilkin 
                                        belirli sözleri bellemeye uğraşır: Tanrı, 
                                        İsa Mesih, günah, tövbe, kurtulmalık, 
                                        kan, kurtuluş, bağış, cennet, cehennem, 
                                        vb. Denizin sürekli kabarmasına karşın 
                                        bu uzun yolculuğun kendine özgü çekicilikleri 
                                        eksik değil..
                                      Arjantin’de 
                                        onun gelişini bekleyenler çok heyecanlı. 
                                        20 Mart 1957’de yoğun bir topluluk Buenos 
                                        Aires’te toplanmış, bunca yıl sonra yanlarına 
                                        gelen bu değerli Tanrı işçisini kucaklamaya 
                                        hazırlanıyor. Mesih’in habercisi bir yerden 
                                        ayrılırken de, başka bir yerde karşılanırken 
                                        de her kezinde Tanrı bağlıları arasındadır 
                                        (bkz. Habercilerin İşleri 20:37; 21:7,17). 
                                        Buna benzer yüreklendirici başka bir bağ 
                                        nerede bulunabilir? Rab’bin pek çok ülke 
                                        ve kentte geniş çapta kutladığı bu seçkin 
                                        hizmet görücüyü ağırlamak, bağrına basmak 
                                        isteyen inanlıların sayısı bol. Beklenen 
                                        yolcu gemiden inip aralarına karışır karışmaz 
                                        hemencecik rıhtımda bir dua toplantısı 
                                        düzenleniyor. Herkes ardı ardına Mesih’e 
                                        teşekkür sunuyor, ilahiler söyleniyor, 
                                        bu kardeşi her yerde etkin biçimde kullansın 
                                        diye Rab’be yakarıyorlar. Toplantı epey 
                                        sürüyor. Tanrı’nın görkemli eylemler bütünleyeceğine 
                                        inananlar, sabırsızlıkla bunu bekleyenler 
                                        az değil..
                                      Vahram’ın 
                                        adını duymuş olanlar, MARANATA dergisinde 
                                        yazılarını okuyanlar uzun süredir dua 
                                        etmekte. Bunlar yüreklerini hazırlıyor, 
                                        Rab’bin bilinenlerden de aşkın işler sonuçlamasını 
                                        imanla bekliyor. Ruhsal uyanışın nasıl 
                                        başladığını ve geliştiğini anlayanlar, 
                                        Kutsal Ruh’un güçle işlemesi, inanlıları 
                                        her tür ruhsal uyuşukluktan uyandırması, 
                                        engelleri gidermesi, günahlıları eleştirerek 
                                        sağlıklı tövbeye getirmesi için yakarıyor. 
                                        Tanrı hiçbir yerde, hiçbir dönemde insansal 
                                        gereçlere gereksinim duymadı. Kuşkusuz, 
                                        O’nun Vahram’a da gereksinimi yok. Ama 
                                        önünde alçakgönüllü, kutsallığa bağlı, 
                                        duaya saygılı bir inanlı bulunuyor. Böyle 
                                        birini Rab kuşkusuz Güney Amerika kara 
                                        parçasında da güçle, yeterlilikle kullanacak.
                                      41.  İŞLENMİŞ TOPRAK, SULANMIŞ 
                                        TARLA
                                      Buenos Aires’e 
                                        varışının ertesi akşamı, 21 Mart, 1957’de 
                                        kiliselerden birinde toplantı düzenlenmiş. 
                                        Konuşmacı Güney Amerika’ya daha dün ayak 
                                        basmış vaiz Vahram Tatikyan. Bambaşka 
                                        bir ülkede, yepyeni bir topluluğa vaaz 
                                        vermek için minberin gerisinde dikilen 
                                        bu sınanmış öğütçü, önünde iyice işlenmiş, 
                                        sulanmış bir toprak bulunduğunu hemen 
                                        anlıyor, bu etkin hazırlığı geliştiren 
                                        Kutsal Ruh’a teşekkürünü yükseltiyor. 
                                        Daha ilk akşam inanlılara somut sevinç 
                                        ve coşku geliyor. Toplantıya gelen birçok 
                                        günahlı Kutsal Ruh’un bıçak gibi kesen 
                                        eleştirisi altında kalarak tövbe ediyor. 
                                        O ilk toplantıyı ve daha sonrakileri izleyenler, 
                                        sanki yeni bir Pentekost olgusuna tanık 
                                        olduklarını bildiriyor. Tanrı Sözü bu 
                                        sınanmış konuşmacının ağzından çıkar çıkmaz 
                                        kesin etkisi hemen belirgin oluyor, bireyler 
                                        ya tövbe ediyor, ya da yenilenen bağlanışla 
                                        yaşamlarını Mesih’in kendilerini bekleyen 
                                        yönetimine veriyor.
                                      Vahram kız 
                                        kardeşiyle eniştesinin evinde kalıyor, 
                                        hiç ara vermeksizin ev kilise cadde toplantılarını, 
                                        kişisel konuşmaları ilerletiyor. Burada 
                                        toplanan ürünü bir gün sonsuzun parlaklığı 
                                        belirgin edecek, İsa Mesih’in şu sözünü 
                                        duymayan var mıdır? “Ne 
                                        mutlu barışçılara! Çünkü onlara Tanrı 
                                        çocukları denecek” (Matta 5:9). O 
                                        her uğradığı yerde etkin ve kararlı bir 
                                        barışçı. Günahlıları İsa Mesih’in bağışlamalığıyla 
                                        Tanrı’ya çekerek kalıcı barışı gerçekleştiriyor, 
                                        bunun sonucu olarak da aralarında kin, 
                                        kurumlanma, çatışma, ayrılık, çekememezlik, 
                                        geçimsizlik türünden düşmanlık tohumlarının 
                                        kudurarak çengelleştirdiği sağlıksız insan 
                                        ilişkilerini barışçılık aşamasına ulaştırıyor. 
                                        İsa Mesih’in bu etkin uğraşı böylesi övmesinin 
                                        nedenleri çoktur. Buenos Aires’te başlayan 
                                        yüreklendirici gelişimlere oldukça kısa 
                                        birkaç yıl içinde en parlak sayfalar eklenecek. 
                                        Burada kurtuluşa kavuşanlar arasında yeğeni 
                                        Hovsep Balyan bulunuyor. Bu değerli genç 
                                        yeni imanda çok ilerleyecek, kendisi de 
                                        Mesih’in atadığı bir ruhsal öğütçü olacak, 
                                        pek çok kişiyi aynı bağlılığa getirecek. 
                                        (bkz. II.Timoteos 2:2). 
                                      Buenos Aires’te 
                                        verimli bir hizmetten sonra başka bir 
                                        yere geçme gereği beliriyor. Bu kez Uruguay’ın 
                                        Monte Video kentine ayrılıyor. Bu yer 
                                        çok şirin bir liman kenti. Geleneğe göre 
                                        ilk kez Portekizliler gemiyle karaya yaklaşırken 
                                        bir gemici “Monte vide eu!” diye var gücüyle bağırmış. 
                                        Anlamı, “Dağı 
                                        görüyorum!” Ve bu yerin adı olmuş 
                                        Monte Video. Çağımızda herkesin alıştığı 
                                        video sözü de aynı kökenli.
                                      24 Kasım, 
                                        1957 Pazar günü Monte Video’da toplantılar 
                                        başlayınca, Musa gibi. Tanrı huzurunun 
                                        parladığı dağı görerek yaşamları, yöntemleri 
                                        değişenler az değil (bkz. Mısır’dan Çıkış 3:1-3). Yıllar öncesi 
                                        Güney Amerika’ya yerleşen Ermeni göçmenler 
                                        burada da ruhsal toplantı yerlerini kurmuşlar; 
                                        sevdikleri Tanrı’ya, Mesih’e hizmetlerini 
                                        sunmaktalar. Vahram Türkçe, Ermenice konuşuyor, 
                                        vaazlar İspanyolca’ya çevriliyor. Niceler 
                                        ıraklardan gelen, Kutsal Ruh’la dolu bu 
                                        vaizin yürekleri ısıtan vaazlarını dinlemeye 
                                        koşuyor. Biraz da güldürücü bazı gelişimlere 
                                        rastlanıyor: Yetmiş yaşında bir bayan 
                                        tövbe ediyor, yeni doğuş buluyor. Kutsal 
                                        Ruh ardı kesilmeyen dua özlemi koyuyor 
                                        onun içine. Kapısının önünde otururken, 
                                        sokaktan geçen herkes için dua ediyor: 
                                        “Ya Rab şu genç kızı tövbeye çek, Oğlun 
                                        Mesih’e kavuştur şu erkeği, şu çocuğu” 
                                        vb..
                                      Toplantılara 
                                        pek çok genç katılıyor, Mesih’e bağlanıyorlar. 
                                        Mıknatısla çekilircesine minberin önüne 
                                        geliyor, günahla eleştirilerek tövbe ediyorlar. 
                                        Bunlar hemen Kutsal Ruh ateşiyle etkilenerek 
                                        kentin meydanlarında toplantı düzenliyor, 
                                        gelen geçene Mesih’i tanıtıyor. Kurtulanların 
                                        sayısı tutulamayacak oranda yüksek. Cezaevlerine 
                                        gidiyorlar, cezalılara Sevinç Getirici 
                                        Haber’i duyuruyorlar. Birçok mahpus günaha 
                                        tövbe ederek arıtılmış yaşamın gönencine 
                                        kavuşuyor. Toplantılarda inananlar gerçek 
                                        canlılık buluyor, bu sevinçle İsa Mesih’in 
                                        ikinci kez gelişi için dua ediyor (bkz. 
                                        Vahiy 22:20). Rio de Janeiro’da evinden 
                                        kaçan, Monte Video’da hızlı yaşamın beğenisine 
                                        dalan hazcılık meraklısı bir genç şaşılacak 
                                        biçimde toplantıya getiriliyor, o gün 
                                        tövbe ederek baba evine dönüyor.
                                      Kısa zamanda 
                                        toplantılar Ermeni kiliselerinden İspanyolca 
                                        konuşulan kiliselere yayılıyor. Vahram’ın 
                                        yeni kurtulan yeğeni çevirici oluyor. 
                                        Şaşılacak şey! Birçok kişi kendi halkını 
                                        aynı dille etkileyemezken, bu adam Ortadoğu 
                                        ülkelerinde olsun. Güney Amerika’da olsun 
                                        çevirici aracılığıyla konuşarak kadını 
                                        erkeği Tanrı’nın sevgisine, Mesih’in kurtarışına 
                                        çekiyor. Kutsal Ruh’un eylemleri her tür 
                                        insan kavramının ötesinde, insan tasarılarının 
                                        üstünde..
                                       28 Kasım, 1957’de Monte Video’dan İstanbul’a 
                                        şu mektubu salıyor: “Halleluyah! Burada 
                                        çok güzel intibah oluyor. Canlar kurtuluyor, 
                                        dargın insanlar barışıyor. Gregoryan kilisesi 
                                        de birlikte olmak üzere kiliseler büyük 
                                        bir toplantı salonu kiralamışlar; her 
                                        akşam toplantı oluyor. Gençlerden oluşan 
                                        orkestranın katkısı çok güzel oluyor. 
                                        Dua eden pek çok insan var. Tanrı duaları 
                                        yanıtlıyor. Halleluyah, Halleluyah!” Bir 
                                        kız kardeş ona, “Bazıları tohumu ekti, 
                                        başkaları suladı şimdi sen ürününü biçiyorsun” 
                                        sözleriyle çok iyi bilinen tanrısal kuralı 
                                        anımsatıyor (bkz. I.Korintoslular 3:6,7). Bir toplantıdan 
                                        sonra dört genç bayan minberin önünde 
                                        dize gelmiş, hüngür hüngür ağlıyor. Vahram 
                                        şu parçayı okuyor: “Bu güvenilir Söz’dür ve her bakımdan 
                                        değerlendirilmeye yaraşır: Mesih İsa dünyaya 
                                        günahlıları kurtarmaya geldi. Bu günahlıların 
                                        en ön sırada bulunanı da benim“ (I.Timoteos 
                                        1:15). Oracıkta dördü de tövbe ediyor Mesih’e bağlanıyor, yaşam yöntemlerinin değiştiğine 
                                        sevinçle tanık oluyor. Gökyüzünde melekler 
                                        olayı kutluyor..
                                       
                                      Toplantının sonunda bir genç yaklaşıyor. “Adam öldürdüm, cezaevinde 
                                        yattım, çıktım; ama kötülüğüm beni ardı 
                                        kesilmeden rahatsızlıkta çalkalamakta” 
                                        diyor. “Benim için umut var mı?” Vahram 
                                        Kutsal Kitap’tan bir parçaya onun dikkatini 
                                        çekiyor: “Günahımız yoktur dersek kendi kendimizi kandırırız ve gerçek 
                                        bizde barınmaz. Günahlarımızı açıkça söylersek 
                                        güvenilir olan ve hakça davranandır O; 
                                        öyle ki, günahlarımızı bağışlar ve bizi 
                                        her kötülükten arıtır” (I.Yuhanna 1:8,9). O, “Evet, 
                                        arıtılmak istiyorum!” deyince Vahram günah 
                                        eleştirisinden yıpranmakta olan bu adam 
                                        için içtenlikle dua ediyor, ardından o 
                                        kendi duasını yükseltiyor. Başka bir günahlının 
                                        tövbesi ve yeniden doğuşu göklerde yazılıyor. 
                                        “Böylesi esenliği hiç tatmamıştım” diyor 
                                        o. Bu genç artık tüm dua toplantılarına 
                                        katılıyor, inanlılar arasında sevinciyle 
                                        bilinen bir Mesih bağlısı oluyor. Yeni 
                                        iman edenlere hiç şaşmayan önerisi, ara 
                                        vermeden dua toplantılarına katılmaktır. 
                                        Bu birleşimler herkese ruhsal destek kaynağı 
                                        oluyor..
                                      Monte Video’da 
                                        açılmayan kilise kapısı kalmıyor gibi. 
                                        Her yana çağrılıyor, her yerde vaaz veriyor. 
                                        Burada bir kilise çobanı yıllar önce Şam’da 
                                        basılan bir kitabı okumuş, Vahram’ın çeşitli 
                                        ülkelerde yönelttiği ruhsal toplantılara 
                                        ilişkin bilgi edinmiş. İçinden, “Ya Rabbim, 
                                        keşke bu adamı buraya getirebilseydik” 
                                        diye isteğini seslendirmiş. Bir gün bir 
                                        raslantı sonucu onun kentlerinde bulunduğunu 
                                        öğreniyor. Vahram haftanın belirli bir 
                                        gününde kentin bilinen meydanlarından 
                                        birinde açık hava toplantısı yöneltiyor. 
                                        Bu kilise çobanı oraya gidiyor, ikisi 
                                        buluşuyor. Vaiz onu kilisesine çağırınca 
                                        canlı, sevinçli bir toplantı oluyor. O 
                                        gün kurtulan bir genç ayağa kalkarak, 
                                        “Bu kilisede bana birçok görev verildi; 
                                        herkes, benim inanlı yaraşık biri olduğumu 
                                        sanıyordu” diye söze başlıyor. “Ben sadece 
                                        doğru namuslu biriydim; ama hiçbir zaman 
                                        günahlılığımı açık açık söyleyerek gerçek 
                                        anlamda tövbe etmemiştim. Hepinizi de 
                                        aldattığım için beni af edin!” Genç adam 
                                        bunları söyledikten sonra oracıkta dize 
                                        gelerek tövbe ediyor, gerçek anlamda Mesih 
                                        bağlısı oluyor. Monte Video’daki toplantılar 
                                        böyle ilginç sonuçlarla dolu. Kurtarıcı’yı 
                                        görüp O’nu bulanlar pek çok.
                                      42.  GEMİDEKİ TOPLANTI
                                      Kutsal Ruh 
                                        tarafından yeniden Buenos Aires’e gitmeye 
                                        yöneltildiğini anlıyor. Dua ettikten sonra 
                                        beş kardeşle birlikte gemiye binerek ayrılıyorlar. 
                                        Gemi tıklım tıklım dolu. Yanındakilere, 
                                        “Burada bir toplantı yapmak ne de güzel 
                                        olur!” diyor. Kardeşler öneriyi onaylayınca 
                                        ilkin dua ediyorlar. “Bir başlayalım, 
                                        durdururlarsa durdursunlar” diyor. Her 
                                        zaman yanında bulunan çevirmeni Vahram’ın 
                                        canlı vaazını İspanyolca’ya çevirmeye 
                                        başlayınca, böyle bir vaazı hiç duymamış 
                                        olan yolcular heyecanla onların çevresine 
                                        toplanıyor; ama gemi yan yatmaya başlıyor. 
                                        Çok kısa zamanda kaptan yaklaşıyor konuşmacıyı 
                                        görmek istiyor. Çevirmeni aracılığıyla 
                                        ona, “Yaptığın iş güzel ve yerinde ama” 
                                        diyor, “Bunun yeri burası değil! Gel seni 
                                        geminin salonuna götüreyim, orada dilediğin 
                                        kadar konuş!” Kaptandan ilkin özür diliyor, 
                                        sonra da teşekkür ederek salona geçiyor. 
                                        Yolcular onu izleyerek Tanrı Sözü’nü doyasıya 
                                        dinliyor.
                                      Buenos Aires’teki 
                                        inanlılar o gitti gideli yeniden aralarına 
                                        dönmesi için dua etmekteler. Dönüş onları 
                                        çok sevindiriyor. Ortadoğu ülkelerinden 
                                        tanıdığı Armenuhi Himidyan adlı bir bayanla 
                                        karşılaşıyor burada. Onunla eşi savaş 
                                        sonucu evlerini yerlerini yitirmiş, Güney 
                                        Amerika’ya göç etmiş, bir zamanlar sıcak 
                                        olan iman bağlılıkları para pul, iş güç 
                                        hevesiyle ılımış. Vahram’ı gördüklerinde 
                                        gözyaşıyla ağlıyorlar. Pazar öğleden sonra 
                                        dua toplantısına katılıyorlar. Burada 
                                        sevinçle Rab’be geri dönüyorlar. İstanbul’daki, 
                                        Anadolu kentlerindeki, Beyrut’taki, Şam’daki, 
                                        Amman’daki deneyimlerin havası yeniden 
                                        esiyor. Her akşam yedide dua toplantısı, 
                                        sekiz buçukta konuşma. Toplantılar herkese 
                                        açık; katılanların sayısı kabarık. Kişilerin 
                                        karşılaştığı güçlükler engeller inanlıların 
                                        dualarıyla alt edilmekte. İblisin her 
                                        yerdeki gibi burada da dikmeye çalıştığı 
                                        kaleler teker teker yıkılmakta (bkz. II. Korintoslular 10:4,5).
                                      Bu toplantılar 
                                        açılıncaya dek yürekleri bıktıran ruhsal 
                                        çökkünlük ortalığa egemen kesilmiş. Vahram’ı 
                                        başka yerlerde kullanan Kutsal Ruh onu 
                                        Arjantin’in başkentinde yeniden etkin 
                                        biçimde kullanıyor, yürekler ısınıyor. 
                                        İman bağlılığında ılımışlar, günahlılar, 
                                        birbiriyle dargınlığı olanlar, dua etmek 
                                        nedir bilmeyenler gözyaşıyla tövbe ediyor, 
                                        İsa Mesih’in acımasını kayrasını tadıyor, 
                                        O’nun sıcak bağrına sığınıyor. Herkes 
                                        yeniden nasıl Rab’be döndüğünü içtenlikle 
                                        anlatıyor. Dönenler sanki seferber oluyor, 
                                        her karşılaştıklarına Mesih’i tanıklık 
                                        ediyor, tam korkmazlıkla Tanrı’ya bağlılıklarını 
                                        açıklıyor, geniş çapta dergi kitap yazılı 
                                        vaazlar dağıtımı yapılıyor, inanlılar 
                                        arasında görülmemiş bir sevgi havası esiyor. 
                                        Yabancılar da bu sevgiden esinleniyor. 
                                        Ruhsal uyanış bir yandan inanlıları canlandırıyor, 
                                        öte yandan günahlıları Rab’be çekiyor. 
                                        Niceler, “Buenos Aires’te böyle bir Kutsal 
                                        Ruh uyandırmasına gereksinim kesindi” 
                                        yolunda konuşuyor.
                                      Daima çevirmen 
                                        aracılığıyla vaaz eden Vahram’ın her sözü 
                                        Mesih’ten kaynaklanan sevgiyle yoğrulu, 
                                        en küçük çocuğun bile aklına girebilir 
                                        biçimde düzenlenmiş. Daha önceki ruhsal 
                                        uyanışlara tanık olanlar, o tatlı günleri 
                                        anımsamakta, bunun başkalığını konu etmekte. 
                                        Herkeste doğal kapsamda bilinmeyen sevinç 
                                        belirgin.. Tümü de ailelerinde kurtulmamış 
                                        olanların kurtuluşu için Tanrı’ya yakarmakta. 
                                        Mesih’e bağlanan genç erkek ve kızların 
                                        ruhsal tanıklığında, yaşamın anlam ve 
                                        amacını en sonunda bulmanın güvenliği 
                                        kesin. Akşamleyin toplantı kapandıktan 
                                        sonra birçok kişi gecenin on birine dek 
                                        kalarak dua ediyor, başkalarını nasıl 
                                        etkileyebileceklerini tasarlıyorlar. Beş 
                                        ile on beş yaş arasındaki çocuklar bile 
                                        diri imana kavuşuyor, diri Tanrı’ya ilişkin 
                                        bilgiyle tanıklık ediyor. Bunların oluşturduğu 
                                        koronun katkısı toplantılara meleklerin 
                                        sevincini getiriyor sanki.
                                      Tüm yorgunluğuna 
                                        karşın toplantı biter bitmez Vahram evlere 
                                        koşarak katılmayanlarla içtenlikli konuşmaları 
                                        sürdürüyor. Özellikle hasta olup da gelemeyenleri 
                                        yüreklendirmeye gidiyor. Evlerde yepyeni 
                                        bir tanıklık sayfası açılıyor. Günahlı 
                                        olanları kurtuluşa yönelttikten sonra 
                                        hastaların sağlığı için dua ediyor. Şifaya 
                                        kavuşanlar, ruhsal uyanış havasından bol 
                                        pay alanlar çok! Ama o hiçbir zaman şifa 
                                        konusu üstünde durmuyor, vaazlarını şifa 
                                        konuşmasına dönüştürmüyor. Her durumda 
                                        amacı, günahlıların arıtılması. “Rab beni 
                                        şifa vermeye değil ruhsal hastaları günahlıları 
                                        kurtuluşa çekmeye gönderdi” diye tanıklık 
                                        ediyor. Doksan yaşında bir kadın kurtuluşa 
                                        eriyor, bir ara şifa bulduktan sonra Rabbi’nin 
                                        hastalıksız sonsuzluğuna gidiyor. Başka 
                                        bir ailede bir hasta kurtuluyor, sağlığa 
                                        da kavuşuyor. Aile doktora vereceği parayı 
                                        toplantıya bağışlıyor. Konuşmalarının 
                                        konusu günahın aşırı çirkinliği dehşeti 
                                        saldırganlığı. Buna karşı işleyen güç 
                                        Kurtarıcı’nın sevgisi, kayrası. Vahram’ın 
                                        duaları oruçla birarada. Tıpkı haberci 
                                        Pavlos gibi konuşabiliyor:
                                      “Gereksinimli olmayı 
                                        da, 
                                      gereğinden 
                                        çoğuna sahip olmayı da öğrendim. 
                                      Her duruma, 
                                        her ortama yaraşan gizi anladım; 
                                      ister 
                                        toklukta ister açlıkta, 
                                      ister 
                                        bollukta ister yoklukta olsun. 
                                      Beni güçlendiren 
                                        Mesih aracılığıyla 
                                      her duruma 
                                        göğüs gerebilecek güce sahibim” 
                                        
                                      (Filippililer 4:12,13). 
                                      Günahın 
                                        dehşetini çok iyi anlayan biri durumunda 
                                        günahlılar için ağlıyor sürekli üstelemeyle, 
                                        tövbe ederek Mesih’e iman etmelerini diliyor: 
                                        “Bunların tümü Tanrı’dandır; 
                                        Mesih aracılığıyla bizi kendisiyle barıştıran 
                                        ve bizlere barıştırıcılık hizmetini veren 
                                        Tanrı’dan. Denecek olan şudur: Tanrı Mesih’in 
                                        kişiliğinde insanların suçlarını saymayarak 
                                        dünyayı kendisiyle barıştırıyordu. Bize 
                                        de barıştırıcılık sözünü verdi. Bu nedenle 
                                        Mesih adına elçilik ediyoruz. Tanrı bizim 
                                        aracılığımızla yakarırcasına dileğini 
                                        duyuruyor; biz de Mesih adına yalvarıyoruz: 
                                        Tanrı’yla barışın” 
                                        (II.Korintoslular 5:18-20). Bazıları onun için, günümüzün ağlayan Yeremyası diyor (bkz. Yeremya 9:1). İsa Mesih’in gözyaşları, 
                                        alçakgönüllülüğü onda et kemik deri olmuş. 
                                        Birçok kişi vaazlarının gerisindeki Tanrı 
                                        gücünü konu ediyor, bunun öz niteliğini 
                                        soruşturuyor.
                                      Ayrı ayrı 
                                        çağ ve dönemde daha önce Amman’da yaşandığı 
                                        gibi ruhsal uyanış oldu; geniş sayıda 
                                        can Tanrı’nın hükümranlığına kavuştu. 
                                        Bu uyanışın da niteliği birçok duygulandırıcı 
                                        uyanış gibi. Cumartesi günleri inanlılar 
                                        kendilerini oruçla duaya veriyor; diz 
                                        çökmüş durumda imanla içtenlikle dua edenler 
                                        çok. Dua toplantıları bazı kez dört-beş 
                                        saat sürüyor. Bunların doğal sonucu ve 
                                        etkisi toplantılarda görülüyor. Dua zinciri 
                                        olmaksızın toplantıların yeterlikle ilerlemesi 
                                        olanaksız. Tövbeyi, ikrarı, barışmayı, 
                                        ruhsal tanıklığı Kutsal Ruh gerçekleştiriyor; 
                                        bir de, inanlıların yükselttiği dualar 
                                        bu doğrultuda kesin işlerlikte. Birbirine 
                                        karşı dargınlığı, kırgınlığı olanlar gözyaşı 
                                        dökerek öpüşüyor, karşılıksız af diliyor. 
                                        Barışmış canların paydaşlığı bambaşka 
                                        çekicilikle beliriyor. Bazıları kilisenin 
                                        çobanına karşı yersiz düşüncesiz konuşmalardan 
                                        eleştiriliyor, gidip ondan af istiyor. 
                                        Ve bunların yanı sıra, çeşitli günah ve 
                                        kötülükten tövbe edenlerin yol açtığı 
                                        zararı onarma, borçları ödeme çabası niceleri 
                                        etkiliyor. Bir adam pek çok yıl önce aldığı 
                                        bir borcu ödememenin suçluluğuyla rahatsız 
                                        oluyor; hem borcunu ödüyor, hem de bu 
                                        sinsi tutumuna karşı af diliyor. Böylesi 
                                        çarpıcı olguların tüm topluluk üzerindeki 
                                        etkisi düşünülmeli.. Her yanda tümden 
                                        değişmiş kadın ve erkekler.
                                      Vahram bir 
                                        yere özel olarak gençlere konuşmaya çağrılıyor. 
                                        Hem o, hem çevirmen daha önceki toplantıda 
                                        çok yorgun düşmüş. Bir genç çevreden topladığı 
                                        birçok arkadaşıyla gelmiş, herkesin kulağı 
                                        kirişte.. Konuşmaya başlayınca sanki tüm 
                                        yorgunluk buhar gibi dağılıyor. Kutsal 
                                        Ruh, anlatılamayan güçle oraya geliyor, 
                                        gençler diz çökerek ağlıyor tövbe ediyor. 
                                        O gün kurtulanlardan biri Tanrı’ya ateşli 
                                        bir tanık oluyor; trenlerde otobüslerde 
                                        açık havada Mesih’in sevgisini insanlara 
                                        bildiriyor. Anneler, babalar gördüklerine 
                                        inanamıyor. Tüm aileler etkilenerek Rab’be 
                                        dönüyor. Ama her zaman, her yerde olduğu 
                                        gibi, burada da ruhsal uyanış ateşine 
                                        su dökenler var. Buna karşı inanlıların 
                                        duasıyla Kutsal Ruh duruma egemen.
                                      43.  JOZEF BALYAN VE BAŞKA 
                                        GENÇLER
                                      Bu dönümde 
                                        kız kardeşinin oğlu Jozef Balyan’dan biraz 
                                        söz etmek yerindedir. 1936’da doğan bu 
                                        çocuk, ailesinin hep inanlı kişiler olmasına 
                                        karşın iman doğrultusunda ilgi göstermemiş. 
                                        Başlıca ilgisi futboldaydı! Bu ateş onu 
                                        sürekli heyecanlandırıyordu. Yirmi yaşındayken 
                                        ağır bir hastalığa yakalanıyor. Doktorlar 
                                        her umudu kesiyor. Ailesi derin üzüntüde. 
                                        Oğlan dedesi Jozef’in adını taşıyor. Dede 
                                        ölüm yatağındayken çok sevdiği torununa 
                                        Türkçe, Ermenice, İspanyolca dillerinde 
                                        üç Kutsal Kitap bırakmış. Gözleri buğulanan 
                                        dede kitaplardan birine şunları yazmış: 
                                        “Gönüllü vaiz, Rab’bin hizmet görücüsü 
                                        Jozef Balyan’a.” Çaresi bulunamayan bir 
                                        hastalıkla boğuşan genç, “Ben bu konulardan 
                                        çok ırağım!” yolunda konuşuyor.
                                      Dayısı Vahram 
                                        Buenos Aires’e varınca, Jozef’in hem kurtulması, 
                                        hem de sağalması için oruç tutarak dua 
                                        etti. Tanrı alışılmış mucizelerinden birini 
                                        yineledi. Genç tövbe etti, kurtuldu iyi 
                                        olarak yataktan kalktı. Kurtarıcı Mesih 
                                        onu yepyeni bir insan yapınca, ölen dedenin 
                                        imanla dolu duası gerçekleşti. Jozef gönüllü 
                                        vaiz, Rab’bin hizmet görücüsü oldu. Dayısına 
                                        çevirmenliği ondan daha güzel kim yapabilirdi? 
                                        Üç dili de çok iyi biliyor, ilk üç ay 
                                        toplantılara katıldıktan sonra başladı 
                                        çevirmenliğe. Buenos Aires’te dokuz ay 
                                        süren toplantılarda, dayıyla yeğenden 
                                        oluşan iki öğütçünün yönelttiği toplantılarda 
                                        pek çok kişi, özellikle gençler tövbe 
                                        etti. Vahram’ın dudaklarından çıkan cana 
                                        can katan o sözler, Jozef’in ağzından 
                                        İspanyolca’da yüreklere ateş gibi düşüyor, 
                                        düştüğü yeri tutuşturuyor. Sonuç olarak 
                                        pek çok kişi Rab’be bağlanıyor.
                                      Herkes, 
                                        “Jozef ateş gibi bir çevirici!” yolunda 
                                        konuşuyor. Bu büyük, namlı kentin her 
                                        yanına gidiyorlar, başka başka toplantılarda 
                                        konuşuyorlar. Birçok kiliseden davetler 
                                        geliyor. Çağrılar olanağı sınırında değerlendiriliyor. 
                                        Jozef’in kurtuluşu şifası Tanrı hizmetinde 
                                        etkin çalışmaları çağdaş bir mucize olarak 
                                        gözlerin önünde parlıyor, görenler Tanrı’yı 
                                        yüceltiyor. Vahram beş yıl süreyle kız 
                                        kardeşinin evinde kalıyor. Bazı inanlılar 
                                        para toplayarak kendisine çift odalı bir 
                                        ev satın alıyor. O burayı dua evine dönüştürüyor. 
                                        Tüm beğenisi, kardeşler kız kardeşlerle 
                                        bir araya gelerek ruhsal paydaşlıkta bulunmak.. 
                                        İstanbul’daki kız kardeşine yazdığı mektuplarda, 
                                        “Bundan daha üstün mutluluk bilmedim” 
                                        diyor. Evine en çok sıklaşanlar gençler. 
                                        Şimdiye dek ruhsal konulara karşı soğuk 
                                        kalan gençler arasında bambaşka bir hava 
                                         esiyor: 
                                        Çünkü Vahram onların günahlılığına, ruhsal 
                                        sorunlarına, gereksinimlerine eğilebiliyor. 
                                        Eğitim görmemiş bu adamın gençlik sorunlarına 
                                        eğilerek, onların aklına ve yüreğine seslenebilmesi 
                                        de ayrı bir özellik. Kuşkusuz, Kutsal 
                                        Ruh’un aydınlık sağlamasıyla oluyor bu 
                                        gelişimler.
                                      Candan seven 
                                        bir baba gibi genç erkek ve kızlarla konuşuyor, 
                                        onları Tanrı bağlılığının içeriğine çekiyor, 
                                        Mesih inancının üstün değerini anlatıyor. 
                                        Ruhsal-toplumsal çalışabilme olanakları 
                                        sunuyor: Hastaneleri, cezaevlerini, huzur 
                                        evlerini ziyaret etmek, meydanlara çıkıp 
                                        açık hava toplantıları düzenlemek, her 
                                        birinin ruhsal tanıklığını değerlendirmek, 
                                        vb. “Uyuşuk uyuşuk kiliselerde oturmak 
                                        gençleri açmıyor; Rab’be bağlılıkta somut 
                                        hizmetle beliren, sonuç getiren atılımlar 
                                        arıyorlar” diye yazıyor. Gençlik sorunları 
                                        dünya çapında bunalıma dönüşmeden önce, 
                                        daha o zamanlarda anne babaya, liderlere 
                                        köklü bir kuralı öğretmiş: “Gençlerle 
                                        yakından ilgilenin, kurucu olun, bu doğrultuda 
                                        yapıcı uğraşlarda bulunun. Yorulsunlar 
                                        terlesinler, önlerindeki işi benimsesinler. 
                                        Onları uyuşturucu yıkıcı dağıtıcı eylemlerden 
                                        böylece savunabilirsiniz. Kutsal Ruh’un 
                                        yetkisi, yeterliliği o uğraş üstündeyse 
                                        sonuç kesinlikle olumludur.”
                                      Rab’bin 
                                        kurtarışına kavuştuğu o ilk yıllara gidiyor 
                                        düşüncesi. Kendisi daha yeni iman etmiş 
                                        bir gençken, hem ona hem başka gençlere 
                                        ruhsal bir baba gibi destek sunan, eğitimde 
                                        bulunan Herr Müller adlı İsviçreli sayın 
                                        vaizi aklından çıkaramıyor. Vahram’ın 
                                        tövbesinden az sonra Artaki’yle Aram adlarındaki 
                                        başka iki genç de Rab’be bağlanıyor. Bu 
                                        üç kişi İstanbul’un bir ucundan öbür ucuna 
                                        Tanrı Sözü’nü yaymakta etkin hizmette 
                                        bulunacak, Sevinç Getirici Haber’i taşıt 
                                        araçlarındaki insanlara varıncaya dek 
                                        birçok kişiye iletecek. Ama onlara biraz 
                                        ruhsal eğitim gerek. Tanrı’nın her duruma 
                                        hazırladığı bir bağlısı var. Onlar Herr 
                                        Müller’le tanışınca, bu adam temel gereksinimlerini 
                                        anlıyor, üç genci yanına alarak haftada 
                                        iki kez Kutsal Kitap dersleri öğretiyor. 
                                        Vahram o günlerin yararını ve yaşamındaki 
                                        sürekli etkisini hiç unutamıyor. Ne denir 
                                        Kutsal Söz’de?
                                      “Bunu çocuklarınıza anlatın, 
                                      Çocuklarınız kendi çocuklarına, 
                                      Onların çocukları da 
                                      Gelecek kuşağa anlatsınlar” (Yoel 1:3). 
                                      “Birçok tanığın önünde benden 
                                      İşittiğin bu öğretileri 
                                      Bellemeleri için güvenilir insanlara ver. 
                                      Bunlar başkalarına da öğretebilecek 
                                      Yetenekte olsun” (II.Timoteos 2:2).
                                      Vahram’ın, 
                                        “Bundan daha çok mutluluk bilmedim” demesinin 
                                        nedeni böylece daha iyi anlaşılabilir. 
                                        İstanbul’da bir gençken Herr Müller’den 
                                        öğrendiği gerçekleri yeğeni Jozef’le başka 
                                        gençlere öğretti. Bu gün onlar aynı gerçekleri 
                                        başka gençlere öğretecek kişilere anlatıyorlar. 
                                        Vahram’a inanç sürekli öğrenme ve eğitimdir. 
                                        Uyuşuk uyuşuk kiliselerde oturan gençlerin 
                                        hiç kimseye bir yarar sağlayamayacağını 
                                        çok iyi bilen, kanışını işlerliğe koyan 
                                        bir işçi. Vahram’ın dikkatle, sevgiyle 
                                        eğittiği gençler büyümüş, onlar da başkalarını 
                                        eğitmiş; bunlarsa Rab’be hizmetlerini 
                                        sürdürmekte. Minberden, radyodan, yazılı 
                                        sayfadan ve en önemlisi kişi kişiye öğreterek 
                                        Mesih’in benzersiz öğretisini herkese 
                                        tanıtmakta..
                                      Vahram’ın 
                                        her zaman yinelediği o söz kuşaktan kuşağa 
                                        yetişenlerin aklındadır: “Gözyaşıyla ekenler sevinç duyarak biçecek, 
                                        ekeceği tohumu taşıyarak ağlayışla yollarında 
                                        gidenler, kuşkusuz dönüşte coşkuyla demetlerini 
                                        getirecek” (Mezmur 126:5,6). Kutsal 
                                        Kitap’ta, çiftçilik kesiminde verimli 
                                        bir işçi olma yeteneğiyle ilgili nice 
                                        canlı betim bulunur. Şu Söz de daha önceki 
                                        ve şimdiki olayları doğrulamakta: “Eliaçık kişi bollukla donatılacak, sulayansa 
                                        kendisi sulanacak” (Süleyman’ın Özdeyişleri 
                                        11:25).
                                      44.  KORDOBA, KUTSAL RUH’UN 
                                        CANLANDIRDIĞI TOPLULUK
                                      1958 Ağustos’unda 
                                        onu Arjantin’in üçüncü kenti olan Kordoba’da 
                                        görürüz. Her zamanki gibi Jozef yanında 
                                        yardımcı. Bir kiliseye gidiyorlar. Tüm 
                                        topluluk ruhsal ilgisini yitirmiş. Bir 
                                        alışkı niteliğinde toplantıya uğruyorlar. 
                                        Ama ne tat var ne de tuz! Kilise çobansız. 
                                        Yeni bir çoban gelmezse diyorlar iki haftada 
                                        kapıya kilit vurulacak. Son olarak bir 
                                        doktor vaaz ediyormuş burada. Onun da 
                                        yüreği buz tutmuş. Katılan bir avuç insana 
                                        söyleyecek sözü kalmadığından çekilmiş. 
                                        Vahram onu görünce ağlamaya başlıyor. 
                                        “Karşımda sürgüne giden biri duruyordu” 
                                        yolunda acı acı tanıklık ediyor. Gece 
                                        gündüz doktor için duaya başlıyor, gün 
                                        günden onu ziyarete gidiyor, Kutsal Söz’den 
                                        yüreklilik sunuyor. Tıpkı Rab İsa Mesih’in 
                                        simgesindeki üzücü durum gibi: “Çünkü 
                                        bir arkadaşım uzun yolculuktan geldi, 
                                        önüne koyacak bir şeyim yok!” (Luka 11:6). 
                                        Birçok yerde görülen bu acıklı gelişim 
                                        burada aşırı boyuta dayanmış. Şu dönemde 
                                        yer yer görünüm bu. Bu durum karşısında 
                                        Tanrı adamı ne tepki gösterebilir?
                                      Bazılarının 
                                        gösterdiği ilgi sonucunda Vahram o kilisede 
                                        toplantılara başlıyor. Birkaç gün sonra 
                                        doktor da katılıyor. Eşiyle oğluyla birlikte 
                                        yenileniyor, ruhsal uyanışın gönencine 
                                        geliyor. Ekimin Tanrısı mucizesini bütünlüyor, 
                                        daha önce tüm ilgisini, bağlılığını yitiren 
                                        bu adam yeni baştan ruhsal hizmette buluyor 
                                        kendini, O yenilenen birisi olarak dönünce 
                                        toplantıyı bırakanlar da geri geliyor. 
                                        Doktor Vahram’a çevirmenlik yapmaya başlıyor. 
                                        Ölmek üzere olan bir kiliseye Kutsal Ruh 
                                        taptaze canlılık veriyor, insanlar yaşamlarının 
                                        anlamım buluyor (bkz. 
                                        Vahiy 3:2). Burada da aynı gelişime 
                                        rastlanıyor. Çok sayıda genç tövbe ederek 
                                        içtenlikle Rab’be bağlanıyor. Kurtulanların 
                                        ilk atılımı kentin meydanlarına çıkıp 
                                        hoparlörlerle, basılmış vaazlarla herkese 
                                        Tanrı’nın sevgisini, günahları bağışladığını, 
                                        kişileri yeni insan yaptığını anlatmak. 
                                        Düne dek hiçbir ilgisi olmayan gençlerin 
                                        bu işe severek atılması gerçekten çarpıcı 
                                        bir gelişim. Görenler bunun başkalığını, 
                                        kendine özgü bir uğraş olduğunu anlamakta 
                                        güçlük çekmiyor.
                                      Vahram burada 
                                        birçok çocuk toplantısı da düzenliyor; 
                                        küçücük yavrular İsa Mesih’e bağlanıyor. 
                                        Sevincini şu sözlerle dile getiriyor: 
                                        “Cıvıl, cıvıl.. İlahiler öğrendiler, kalplerini 
                                        Mesih’e veriyorlar.” Her kentte alışkısı 
                                        olduğu gibi, izin alarak cezaevini ziyaret 
                                        ediyor. Kolaylıkla gidilemeyen –suç işleme 
                                        dışında– cezaevlerinin kapısını sanki 
                                        Tanrı onun önünde özel olarak açmış! Çevirmeni 
                                        aracılığıyla her Pazar cezalılara konuşuyor, 
                                        dertli canlar sevincin yöntemini tanıyor. 
                                        Sürekli mutsuzlukta çalkalananlara varlığın 
                                        başka bir açısı gösteriliyor. Cezaevinde 
                                        Kurtarıcı’yı tanıtmak ayrı bir gönenç.
                                      Öbür kentlerde 
                                        olduğu gibi, Kordoba’da da Kutsal Kitap’ı 
                                        ve çeşitli ruhsal kitapları satan dükkânlarda 
                                        kitap bırakmıyor. Uzun süre raflarda müşteri 
                                        bekleyen kitapları kaptığı gibi sokağı 
                                        boyluyor, kendiliğinden kitap satın almayı 
                                        aklının ucuna getirmeyenleri o anda ilgilendiriyor, 
                                        canları için gerekli kitapları satıveriyor. 
                                        Taa İstanbul’dan yapageldiği kitap satıcılığı 
                                        onun için en zevkli işlerden.. Bu adamın 
                                        yaşam boyu çeşitli ülke ve kentlerde, 
                                        birçok dilde sattığı kitaplar acaba kaç 
                                        bin kişiye sonsuzun parlak yönünü gösterdi? 
                                        Şimdiki yaşamda bilemediğimiz derin gizemlerden 
                                        biri de bu olsa gerek! Günümüzün uyuşmuş 
                                        inanlılarına taptaze bir kavram..
                                       
                                       
                                      45.  KENTTEN KENTE, ÜLKEDEN 
                                        ÜLKEYE
                                      Üç yıl boyunca 
                                        koca Arjantin’de ziyaret etmediği kent 
                                        kalmıyor. Hem de bu ziyaretler birkaç 
                                        kiliseye uğramakla bitmiyor. Açık hava 
                                        toplantıları, cezaevleri, huzurevleri, 
                                        hastaneler ve olanağı bulunan her köşe 
                                        her bucak. Her yere kemanıyla gidiyor. 
                                        Gençlerden oluşan bir de orkestra kurmuş: 
                                        Üç keman, iki akordeon, iki boru. Bunu 
                                        kendisi yönetiyor. Müziği daima ‘Halleluyah’ 
                                        ünlemiyle açıyor. Orkestrayı alıp evlere 
                                        gidiyor; hastalara, yaşlılara, sakatlara 
                                        sevinç getiriyor. Bu ziyaretler için “Çok 
                                        güzel oluyor” diye bilgi veriyor.
                                      Bu arada 
                                        sevgili İstanbul’unu unutamıyor. l Ağustos, 
                                        1958’de Kordoba’dan saldığı bir mektupta 
                                        inanlıları yüreklendiriyor: “Kordoba’da 
                                        intibah oluyor. Halleluyah! İstanbul’da 
                                        hastaneleri ziyaret etmeyi unutmayın. 
                                        Toplantılara sadık kalın. Sadece birkaç 
                                        kişi bile olsanız dua toplantılarınızı 
                                        sürdürün. İstanbul’dan gelen ruhsal haberler 
                                        beni öyle sevindiriyor ki, tüm Güney Amerika 
                                        bana verilse böyle sevinçli olamam! Her 
                                        şey geçip gidecek, yalnız Mesih için yapılan 
                                        hizmet kalacak. Kordoba’da sekiz gün süren 
                                        bir toplantı oldu. İnsanlar pencerelerden 
                                        dinlemekteydi. Yıllardır bu kilise böyle 
                                        bir uyanışa tanık olmamıştı. İnsanlar 
                                        doya doya dinlediler, ihya oldular. Halleluyah!” 
                                        Tanrı’nın işi için ilgisi her doğrultuda. 
                                        Çeşitli kentleri ziyaret etmesi için çağrılar 
                                        yoğunlaşıyor. Tümüne pekiyi diyebilmenin 
                                        olanağı yok! Pek çok kişi evine gelip 
                                        birlikte yemek yemelerini istiyor. Bu 
                                        da olanaksız. Tıpkı Rabbi’nin dediği gibi; 
                                        “Sizin bilmediğiniz bir yiyeceğim var” (Yuhanna 
                                        4:32). Yine İstanbul’a saldığı bir 
                                        mektupta şunları yazıyor: “Olanları bir 
                                        görebilseniz. Sanki cennette yaşamaktayız. 
                                        Halleluyah!”
                                      Bir eve 
                                        yemeğe gittiğinde, yemek sofrası ruhsal 
                                        şölen sofrasına dönüşüyor. Bu yolda birçok 
                                        kişiyi fiziksel yiyecekten ruhsal yiyeceğe 
                                        çekerek Mesih’in şölen sofrasına oturtmasını 
                                        biliyor. Tüm sonsuzu kapsayan sofraya.. 
                                        Onunla bir sofraya oturmak her an sevinçli, 
                                        gülüşmeli arkadaşlık havasıyla tanış olmaktır. 
                                        Vahram’ı somurtkan durumda gören yoktur 
                                        denebilir. Rabbi’nin sevinci onun sevincidir. 
                                        Toplantılarda rahat edemeyenleri, sinirlilik 
                                        işareti gösterenleri hemen anlar, rahatsızlıklarını 
                                        giderebilecek bir söz söyler. Bir fırsatını 
                                        bularak kaçmak isteyenleri sezer, onları 
                                        rahat ettirmeye çalışırdı. Bir bayan her 
                                        kezinde son amin denir denmez kalkıp giderdi. 
                                        Bir gün onun ardı sıra gitti, “Rab’ten 
                                        niçin kaçıyorsun?” diye sordu. Kadın ağlamaya 
                                        başladı. Az sonra tövbe ederek yüreğini 
                                        Kurtarıcı’ya verdi. Canın gereksinimini 
                                        anlamak özel bir yeterliliği sanki..
                                      Brezilya’nın 
                                        namlı kenti Rio de Janeiro’da işlek bir 
                                        yol ağzında dikilmiş, gelene gidene Portekiz 
                                        dilinde ruhsal vaazlar dağıtmakta. Bir 
                                        babayla oğlu oradan geçerken, oğlan elini 
                                        uzatarak bir broşür alıyor. Bir anda gözü 
                                        parlıyor: “Ama baba, bu adam Vahram Tatikyan!” 
                                        Baba kendini tutamayarak koşup Vahram’a 
                                        sarılıyor. O şaşırmış durumda, “Af edersiniz, 
                                        sizi tanımıyorum” diyor. Adam “„Ben İstanbul’dan 
                                        senin ruhsal çocuğunum” demesin mi! İkisi 
                                        birlikte Rio’nun işlek bir caddesinde 
                                        kucaklaşmış ağlıyor, Rab’be hamtlar yükseltiyor. 
                                        Yeniden akla Mezmur 126:6 geliyor.
                                      Brezilya’nın 
                                        bir kentinde tanınmış bir öğütçünün büyük 
                                        bir kilisede konuşacağı duyuluyor. Birçok 
                                        kişi bu toplantıya katılmaya özlem duyuyor. 
                                        Salt o iyi bilinen konuşmacıyı işitsinler 
                                        diye.. Son saatte kendisinin gelemeyeceği, 
                                        yerine başka birini göndereceği duyuluyor. 
                                        Düş kırıklığı çevreyi sarıyor. Toplantıya 
                                        gelenler, çevirici aracılığıyla minberin 
                                        gerisinde dikilen bir yabancıyı gördüklerinde 
                                        “O tanınmış vaizin yerini alacak bu kişi 
                                        de kim?” diye merak ediyorlar. Ama konuşmacılardan 
                                        önce orada bulunan, Tanrı’nın işini başarıya 
                                        ileten Kutsal Ruh’un huzurunu pek düşünemiyorlar. 
                                        Vahram’ın, Tanrı’dan 
                                        Kaynaklanan Sevgi konulu vaazı ortalığa 
                                        korku getiriyor, hiç kimsenin akıldan 
                                        çıkaramayacağı sonuçlarla belgeleniyor.
                                      46. BATI KIYILARINDA
                                      Uzun süredir 
                                        Şili’ye gidebilmek için dua ediyor. Güney 
                                        Amerika’nın Pasifik kıyısında kuzeyden 
                                        güneye uzanan şerit benzeri bu ülke; 4250 
                                        kilometre uzunluğunda en geniş noktasındaysa 
                                        yalnız 360 kilometre enliliğindedir. Şili’nin 
                                        başkenti Santiago’da yaklaşık beş yüz 
                                        Ermeni yaşamakta. Bu insanlar inanılamayacak 
                                        oranda başarı kazanmış. Aralarında birçok 
                                        milyoner var; ama ruhsal bakımdan yoksullar. 
                                        Uzun süre duadan sonra Vahram Şili’ye 
                                        gidebiliyor. Ülkenin doğal güzelliği onu 
                                        hayran bırakıyor. Ama temel ilgisi yaşamın 
                                        amacından, sonsuzun öneminden bilgisiz 
                                        gün geçiren, geçici değerleri kovalayarak 
                                        eğleşen insan kardeşler.. İş yerlerinde, 
                                        daha sonra da evlerinde yurttaşlarını 
                                        ziyarete başlıyor. Çoğu varlık içinde 
                                        yüzüyor, ama ruhsal zenginliğin hiç farkında 
                                        değiller! Vahram tümüne de günahlılığa 
                                        yaşama sonsuza ilişkin tanıklık edince 
                                        bazıları uyanıyor, gerçek bağlılıkla Rab 
                                        İsa Mesih’e iman ediyor. Yersel varlıklılar 
                                        göksel varlığın bulunuşuyla bambaşka haza 
                                        geliyor.
                                      Santiago’da 
                                        önemli bir gün kutlanmakta. Çocukların 
                                        oluşturduğu bir geçit resmine katılıyor. 
                                        Tümü çeşitli kilise topluluklarından gelen 
                                        çocuklar yaşam ve sonsuz ilişkisinde herkesi 
                                        uyarmak için böyle ilginç bir geçit resmine 
                                        geniş çapta katılmış. Ellerinde pankartlar 
                                        taşıyor. Birinde şunlar yazılı: “Nasıralı 
                                        Mesih adıyla size yakarırız; tövbe edin. 
                                        Cehennem yolculuğunu bırakın!” O akordeonunu 
                                        çalarak öne geçiyor, geçide öncülük ediyor. 
                                        Bu uygulamayı Yeni Antlaşma buyruğu olarak 
                                        tanıdığından bu tür toplantılara, kiliselerde 
                                        yapılan toplantılardan daha derin hayranlıkla 
                                        katılıyor. Çarşı, cadde, sokak, hastane, 
                                        cezaevi, taşıt araçları ve evler. Bu yerler 
                                        gerçek yaşamın odaklaştığı, her çeşit 
                                        insanın kaynaştığı, güncel sorunların 
                                        ekrana çıktığı çok boyutlu dünya alanı. 
                                        Mesih’in geldiği dünya.. Eski Antlaşma 
                                        peygamberleri hizmetlerini bu alana taşımadı 
                                        mı? Yeni Antlaşma’nın habercileri bu tür 
                                        hizmeti amaç edinmedi mi? Bin bir bunalımla 
                                        boğuşan insan kardeşe somut yardım, bulunduğu 
                                        yerde sunulmazsa nerede sunulabilir? Tarih 
                                        boyunca Mesih inanlılarına gerçek inanç 
                                        özgürlüğü, inancın işlerliği tapınma-tanıtma 
                                        bileşiminde doruklaştı. Bunu uygulayanlar 
                                        daima kazandı. Vahram’a, kilise topluluğunun 
                                        uğraşları dışarıya taşmalı.
                                      Ülkeden 
                                        ülkeye karşılaştığı çeşitli durumlarla 
                                        yeni yöntemler buluyor; Mesih’i kişilere 
                                        tanıtmakta taptaze deneyimlere sahip oluyor. 
                                        Şili’deki yüreklendirici olaylar ona taze 
                                        cesaret aşılıyor. Güney Amerika kara parçasında 
                                        o ana dek gördüğü, pay aldığı kutluluklar 
                                        zinciri aklına buraya gelip gelmemek için 
                                        dua ettiği yılları getiriyor. Rabbi onu 
                                        hiçbir zaman yanlış yöne göndermedi. İçine 
                                        güney Amerika’ya gelme isteğini koyan 
                                        Kutsal Ruh’a Halleluyah yükseltiyor.
                                      8 Aralık, 
                                        1964’te Monte Video’ya dönüyor. Tıpkı 
                                        İstanbul’da olduğu gibi iblis burada da 
                                        boş durmuyor elbette. Bazıları onu kıskanmaya 
                                        başlıyor. Kıskançlık tutarsızlığı ne kötü 
                                        tutsaklık! Buna ruhsal kesimde rastlanınca 
                                        kötülük daha da geniş boyutlu.. Sonunda 
                                        kendi halkının bağlı bulunduğu bazı kiliseler 
                                        ona kapılarını kapatıyor, İstanbul’daki 
                                        tatsız deneyimler farklı biçimde burada 
                                        da yineleniyor. Ama o böyle bir gelişimi 
                                        beklemektedir. Haberci Pavlos şunu bildirir: 
                                        “Şeytanın 
                                        düzenlerinden bilgisiz değiliz” (II.Korintoslular 
                                        2:11). Egemen Rabbi’nin gücüne, desteğine 
                                        güvenen Mesih uşağı bu gerçeği de hiçbir 
                                        zaman akıldan çıkarmaz. Tanrı’ya ruhsal 
                                        hizmet baştan sona iblisin saldırısı altındadır. 
                                        O, Mesih’in düşmanları aracılığıyla başaramadığını, 
                                        topluluk içinden ayarttığı kişileri kullanarak 
                                        başarmayı hiç ara vermeden kovalayandır.
                                      Ama Vahram 
                                        gibi pişmiş bir inanlının, hizmet görücünün 
                                        ters tepki göstermesi akla getirilemez. 
                                        Ona yeni olanaklar yaratsın diye imanla 
                                        Rabbi’ne duaya başlıyor. Ve gerçekten 
                                        Rab onun önünde yeni kapılar açıyor. Tanrı 
                                        bir kız kardeş aracılığıyla onu yüreklendiriyor: 
                                        “Bu gelişime hiç üzülmüyorum. Çünkü insansal 
                                        direniş tanrısal ilerleyişi bozamaz. Bir 
                                        kapı kapanınca, O senin önünde başka kapıları 
                                        açmaya güçlü ve yeterlidir.” Ne oluyor? 
                                        Gregoryan kiliseleri aralarında ruhsal 
                                        işe başlasın diye Vahram’ı içtenlikle 
                                        davet ediyor. Bu arada, İspanyolca konuşan 
                                        kiliselerden çağrı ardına çağrı geliyor. 
                                        Çok sevdiği gençler arasındaki hizmeti 
                                        yeni boyutlara ulaşıyor. “Rabbim, Halleluyah!” 
                                        diyor. “Şimdiye dek Senin kendi işini 
                                        unuttuğunu, benden vazgeçtiğini hiç görmedim. 
                                        Bağlılığın ne denli yüce!” Geçmişin acı 
                                        ve tatlı anıları video benzeri akla geliyor.
                                      Bir kente 
                                        gidiyor; toplantılara katılanların sayısı 
                                        sekiz kişiye düşmüş. Orada vaaz etmeye 
                                        başlıyor: “Günahlarınızı açık açık söyleyerek 
                                        tövbe edin, tüm ciddilikle Mesih’e bağlanın, 
                                        imanla dua edin, gençlere önem verin, 
                                        müjdeyi yaymaya öncelik tanıyın.” İki 
                                        ay sonra toplananların sayısı, yüz elliyi 
                                        buluyor. Her akşam toplantıya katılan 
                                        gençler belirgin bir öğe oluyor kilisede. 
                                        Bir gence rastlıyor. Atina’danmış; ana 
                                        babaya rest çekmiş, yerini yurdunu bırakıp 
                                        kendini Güney Amerika’da bulmuş. Cebinde 
                                        az para var. Burada sonu kötüye varabilecek 
                                        hızlı yaşam yolunu tutmuş. Vahram ona 
                                        sevgiyle dolu bir baba gibi davranarak 
                                        kendisini tövbeye, Mesih bağlılığına yöneltiyor. 
                                        Ne sevinç ne coşku! Genç sağa sola ruhsal 
                                        tanıklıkta bulunmaya başlıyor, Tanrı affına 
                                        kavuştuğunu açıklıyor. Vahram gelişimi 
                                        kim bilir kaç kez ‘Halleluyah’ ünlemiyle 
                                        kutluyor! Rab’be teşekkür sunmayı hiç 
                                        unutmayandır o.
                                      Bir ailede 
                                        yalnız bir erkek inanlı. Eşi, oğlu, üç 
                                        kızı hep dünya yolunun gidişindeler. Adam 
                                        sürekli oruç tutuyor, dua ediyor. Bir 
                                        gün yine oruçluyken tüm ailesini toplantıya 
                                        getirmeyi başarıyor. İçinde Tanrısı’na 
                                        etkin iman ve bekleyiş ruhu var. O gün 
                                        Vahram Kutsal Ruh tarafından özel biçimde 
                                        meshedilmiş yetkiyle vaaz ediyor. Kurtulanlar 
                                        arasında o inanlı adamın tüm ailesi var. 
                                        Buna da Halleluyah dendi kuşkusuz. Doğru. 
                                        Ekimin Tanrısı, önünde umulmadık kapılar 
                                        açmış, hizmetini her yerde olumlu biçimde 
                                        kullanıyor. “Çünkü Tanrı’nın iş ortaklarıyız” (I.Korintoslular 3:9).
                                      O yıllarda 
                                        Güney Amerika’da göze batan sarsıcı özelliklerden 
                                        biri, ülke ardına ülkenin askeri darbe 
                                        sahnesi olması. Darbeler zinciri altında 
                                        hiçbir rejim yönetim güvenlikte değil! 
                                        Askeri darbeler güncel olaylar arasında. 
                                        Bunlar Vahram’a, göksel hükümran Mesih’in 
                                        yeniden geleceğini, hiç devrilmeyecek 
                                        yönetimi kuracağını her yerde konu etmeye 
                                        yaramakta (bkz. Vahiy 11:15). O, karmaşık dünya ortamında basit bir Mesih bağlısıdır. 
                                        Egemen Tanrı’nın çözemeyeceği insan bunalımı 
                                        düşünülemez ona. Daniel peygamberin bu 
                                        yetkili bildirisini vurgulamakta:
                                      “O kralların gününde göklerin Tanrısı
                                      Sonsuz boyu yıkılmayacak bir krallık kuracak.
                                      O’nun egemenliği başka halka bırakılmayacak.
                                      Bu krallıkları parçalayacak; 
                                      O sonsuz boyu kalacak” (Daniel 2:44). 
                                      47.  YAŞAM TACINI ALMAYA GİDİYOR
                                      İstanbul’a 
                                        saldığı mektuplarda bu sevgili kent ve 
                                        oradaki inanlılar için, yakın akrabaları 
                                        için sönmek bilmeyen özlenimini dile getiriyor. 
                                        Öte yandan da bir kez daha İstanbul’a 
                                        dönmenin olanaksızlığını düşünerek yaşam 
                                        ve ruhsal hizmet süresini Güney Amerika’da 
                                        noktalamaya kararlı görünüyor. Uzun yılların 
                                        durmak bilmeyen çalışmaları, yorgunlukları, 
                                        sonu gelmeyen yolculuklar, uykusuz geceler, 
                                        yıpranmalar bedeninde kaçınılmaz etki 
                                        bırakmış. Güney Amerika’ya geleli bir 
                                        kez bile doktora uğramamış. Kurtarıcısı’nı 
                                        aynı zamanda yüce hekimi olarak biliyor, 
                                        kılını kıpırdatmadan her sorununda O’na 
                                        iman ediyor.
                                      1965’in 
                                        başlarında bir rahatsızlık duymaya başlıyor; 
                                        ama hiç kimseye bir şey söylemiyor. Gitgide 
                                        etkisi çoğalan o verimli hizmetin durmasını 
                                        istemiyor. Yalnız dua ederek iman yolculuğunda 
                                        ilerliyor. Brezilya’dan dönüşünde çok 
                                        yorgun ve bitkin bir durum beliriyor. 
                                        Kız kardeşiyle öbür akrabaları hastaneye 
                                        gitmesini üsteliyor. Çektiği acılarda 
                                        imanı güveni güçleniyor. Mesih inanlısı 
                                        olarak sağlamlığı ıstırap ortasında beliriyor. 
                                        Beden acıcını sevinçle ve imanla göğüslüyor. 
                                        Sürekli olarak kilo veriyor. Alyuvarlar 
                                        (kırmızı kan küreciği) yavaş yavaş ölmekte. 
                                        Ağustos l’de Buenos Aires’te Sanatorio 
                                        Evangelico’ya kaldırılıyor. Durumunun 
                                        tehlikeli olduğu tanımlanıyor. Doktorlar 
                                        herhangi bir işe başlamadan önce onlara, 
                                        “Dua edelim” diyor ve ardından da dua 
                                        ediyor.
                                      Böbrekleri 
                                        artık işlemiyor; birçok kez kendisine 
                                        kan veriliyor. Haber her ülkeye ve kente 
                                        yayılmış. Her yerde inanlılar onun için 
                                        dua ediyor. Hastalığı hiç beklenmedik 
                                        bir gelişim.. Yılmadan yorulmadan sonuna 
                                        dek çalışan, didinen bu iman yiğidinin 
                                        hasta düşmesi her yerde kardeş ve kız 
                                        kardeşleri üzüntüye boğuyor. Ziyaretine 
                                        gelerek durumunu soranlara ‘Halleluyah’ 
                                        diyerek yanıt veriyor. Rabbi yaşamını 
                                        uzatmak istiyorsa, ona birçok gün verebileceğini 
                                        herkese güvenlikle belirtiyor. Konuşabildiği 
                                        hastalara, hastane personeline her zamanki 
                                        gibi diri tanıklığını veriyor, Mesih’in 
                                        göklerde olduğunu unutmamalarını belirtiyor. 
                                        Ölümle yüzleşen inanlının görünümü onda 
                                        belirgin.
                                      Yazılı vaazlarının 
                                        İspanyolca’ya çevrilerek, bunlardan özellikle 
                                        gençlerin yararlanmasıyla ilgileniyor. 
                                        Sonuna dek belleği işliyor. Her gün Kutsal 
                                        Kitap’tan yeni bir güvenlik sözü alıyor. 
                                        Son sözler arasında şu var: “Ölüm gölgesi koyağında gezsem bile kötülükten korkmam; çünkü Sen benimle 
                                        berabersin. Asan, değneğin: Bunlardır 
                                        beni koruyup avutan” (Mezmur 23:4). 
                                      Tanrı’nın yılmaz yorulmaz 
                                        askeri, İsa Mesih’in şaşmaz bağlısı 20 
                                        Ağustos, 1965 Pazar sabahı dokuzda, elli 
                                        altı yaşındayken çok sevdiği Mesihi’ne 
                                        kavuşuyor:
                                      “Bunun yanı sıra güven 
                                        duyuyoruz; bedenden ırakta bulunmayı, 
                                        
                                      Rab’bin 
                                        yanında barınmayı yeğliyoruz”
                                      (II.Korintoslular 5:8).
                                      “İki yöne doğru çekiliyorum.
                                      Bu yaşamı bırakıp Mesih’le birlikte olmayı
                                      Özlüyorum. Çünkü bu daha iyidir” 
                                      (Filippililer 1:23). 
                                      Dört kara 
                                        parçasında Mesih’in Sevinç Getirici Haberi’ni 
                                        yayan, bağlılıkla Tanrı’ya hizmet sunan, 
                                        sayısız kişinin yaşamında Tanrı kayrasını 
                                        işlerliğe getirerek sonsuzun yolunu gösteren, 
                                        en azından yirmi gencin kurtuluşuna ve 
                                        Tanrı hizmetine girmesine doğrudan doğruya 
                                        etkisi olan o verimli yaşamın yeryüzündeki 
                                        günleri son buluyor, parlak sonsuz dönemi 
                                        başlıyor. Daniel peygamberin o yüreklendirici 
                                        sözleri gerçekleşiyor:
                                      “Anlayışlılar gök kubbesinin parıltısı gibi,
                                      Birçok kişiyi doğruluğa döndürenler de
                                      Yıldızlar gibi sonsuzlar sonsuzu parlayacak” 
                                       (Daniel 12:3). 
                                      O salt Tanrı 
                                        bağlısı değil, inandığı Tanrı’nın yeryüzündeki 
                                        amacını tanıyarak tüm varlığını göksel 
                                        kovalayışı bütünlemeye atayan bir ruhsal 
                                        savaş eridir. Yeni Antlaşma’daki yüreklendirme 
                                        onun yaşamıyla çok uyumlu:
                                      “Mesih İsa’nın iyi bir eri olarak sıkıntıları paylaş. 
                                      Erlik görevini yapan kişi güncel
                                      Yaşam sorunlarıyla sarmaş dolaş olmaz. 
                                      Öyle ki, onu askere çağıran tarafından onaylanabilsin.
                                      Bunun gibi, spor karşılaşmasına katılan biri de 
                                      Kurallar uyarınca yarışmazsa çelenk alamaz.
                                      İlk ürünü toplamak, emeğini esirgemeyen çiftçiye 
                                        yaraşır” (II.Timoteos 2:3-6). 
                                      Asker, sporcu, 
                                        çiftçi. Üçü de kesin amaçla çalışır. Tanrı 
                                        uşağının yaşamı uğraşı bu üç görevlinin 
                                        sıkıdüzenine benzetilmekte, Rab’be hizmet 
                                        sunanın bunlardan gerekli örneği alması 
                                        belirtilmekte. Askerin yaşamı, her tür 
                                        dünya işinden, uğraşından ayrılmayı gerektirir. 
                                        Öyle ki, çağrıldığı hizmette gereken amaca 
                                        varsın. O salt komutanının buyruğunu tanır. 
                                        Vahram da yaşam boyu onu hizmetine çağıran 
                                        göksel komutanının buyruğuyla yaşadı ve 
                                        çalıştı. Tüm yaşamı sözdinlerlikle geçti, 
                                        her durumda Komutanı’nı hoşnut bıraktı. 
                                        Yüce komutanının yeryüzündeki amacını 
                                        kararlılıkla bütünledi. O bir sporcu gibi 
                                        çalıştı ve yarıştı. Yaşam yarışını parlak 
                                        başarıyla noktaladı. Eski çağlarda yarışı 
                                        kazanan sporcuların başına defneden çakılmış 
                                        çelenk takılırdı. Göksel eğitmeni onun 
                                        başına da parlak bir çelenk yerleştirdi, 
                                        “Aferin, iyi uşak!” dedi (Luka 19:17).
                                      Tanrı’nın 
                                        bu işçisi, emeğini esirgemeyen çiftçiye 
                                        ne güzel benzer! Kar demedi, kış demedi. 
                                        Soğuğu ya da sıcağı düşünmedi. Toprağın 
                                        yumuşak ya da sert, işlenmiş ya da işlenmemiş 
                                        olmasıyla ilgilenmedi. Başka çiftçilerin 
                                        kıskançlığıyla, çekiştirmesiyle, sevgi 
                                        eksikliğiyle etkilenmedi, umutsuzlanmadı. 
                                        Rabbi’ne o ilk ürünü toplamak için emeğini 
                                        esirgemedi. Sonunda, kolları 
                                        zengin başak demetleriyle dolu olarak 
                                        ekimin Tanrısı’na gitti, emekten beri 
                                        durmayan çiftçinin ödülünü aldı. Kimdi 
                                        bu işçi? Bunu çok öncelerden bildiren 
                                        haberci Pavlos’un sözlerini dinlemek uygundur: “Kardeşlerim, 
                                        çağrınızı göz önünde tutun. Dünya ölçüsüyle 
                                        bilge olanlarınız çokluk değil. Güçlü 
                                        olanlarınız çokluk değil. Soylu olanlarınız 
                                        çokluk değil. Ne var ki, Tanrı bilgeleri 
                                        utandırmak için, dünya açısından akılsız 
                                        olanları seçti. Güçlüleri utandırmak için, 
                                        dünya açısından güçsüz olanları seçti. 
                                        Tanrı dünya açısından insan yerine konulmayanları ve aşağı 
                                        görülenleri seçti. Bir hiç olanları seçti; 
                                        böylece, bir şey sayılanları ortadan kaldırmayı amaçladı. 
                                        Öyle ki, Tanrı katında hiç kimsenin büyüklenmesine 
                                        olanak kalmasın” (I.Korintoslular 1:26-29). “Öyleyse övünmek nerede 
                                        kalıyor? Dışlanıyor. Hangi ilke uyarınca 
                                        oluyor bu dışlama?” (Romalılar 3:27).
                                      Onun bu 
                                        özelliklerini düşünen kardeş ve kız kardeşler, 
                                        duydukları acının yanı sıra sevinçle, 
                                        Tanrı’ya hamtla doldu. Onu bilen herkes 
                                        cenaze toplantısında bu kardeşi onurlandırmak 
                                        istiyordu. Ama bunun olanağı yoktu. Cesedini 
                                        hastaneden biraderlik kilisesine getirdiler. 
                                        Tabutu kaldıran gençler, onun bundan böyle 
                                        yüklenemeyeceği göksel hizmeti sürdürmeye 
                                        söz verdi. Ona bakan doktorlar da hazır. 
                                        Birçok konuşmacı var. Bunlardan biri şöyle 
                                        diyor: “Salt canları Rab’be kazanmakla 
                                        kalmadı; yaraşıklı bağlılar, ruhsal hizmet 
                                        görenler yetiştirdi.” Konuşanların çoğunluğu 
                                        gençlerden. Herkesin ona borcu hatırı 
                                        sayılı, ama özellikle gençlerinki.. Gerçekten, 
                                        bu cenaze toplantısı kutluluklarla yüklü 
                                        hizmetinin doruklanması. Sanki her konuşma 
                                        aynı gerçek üzerinde odaklanıyor: “Yaşam 
                                        kısadır, ölüm kesindir, tövbe ve Mesih’e 
                                        iman önde gelen gereksinimdir.” İşi gücü 
                                        yaşam ölüm sonsuzluk konusuyla ilgilenmek 
                                        olan Vahram’a ilişkin en yaraşık söz şudur:
                                      “Gökten konuşan bir ses 
                                        duydum: ‘Yaz! 
                                      Bundan 
                                        böyle Rab bağlılığında ölenlere ne mutlu!’
                                      Ruh, ‘Evet, 
                                        emeklerinden böylece dinginliğe kavuşsunlar’ 
                                        diyor.
                                      ‘Çünkü 
                                        yaptıkları kendileriyle birlikte adımlarını 
                                        izliyor’” (Vahiy 
                                        14:13).
                                      Yeryüzündeki kısa ama özlü 
                                        yaşamı süresince sayısız gence yaşlıya, 
                                        kadına erkeğe cenneti gösteren Vahram 
                                        Tatikyan’ın katıldığı cennette bulunmak 
                                        ne görkemli ne doyurucu bir gönenç olacak! 
                                        Çünkü burası kurtarıcı İsa Mesih’in parlak 
                                        huzurudur.
                                      * * * 
                                        * *
                                      Vahram’ın 
                                        özlü ve basit bir vaazını bu sayfalara 
                                        geçirmemek, kuşkusuz konumuzu eksik bırakırdı. 
                                        Konuşmalarının ne denli kişisel, eğitimsel 
                                        ve coşkusal olduğunu buradan görebiliriz. 
                                        Kendi yaşamını ve tutumunu etkilemeyen 
                                        kuramsal (nazari) hiçbir vaaz verdiği 
                                        bilinmez. O konuşurken sanki şöyle bağırır: 
                                        “Bakın, Kutsal Ruh benim yaşamımda eylemini 
                                        nasıl bütünledi. Aynı etkiyi sizde de 
                                        gerçekleştirmek istiyor; O’nun yetkisine 
                                        boyun eğin.” Konuşma onun ağzından çıktığı 
                                        gibi aynen kaleme alınmıştır. Ne düzeltilmiş, 
                                        ne de düzenlenmiştir. Birkaç önemsiz değişiklik 
                                        dışında, olduğu gibi sunulan bu vaazı 
                                        okuduğumuzda onun konuşma dili ve biçimiyle 
                                        daha iyi tanış olabiliriz.
                                      ŞAM PINARLARININ BİRİNDE BİR DELİK TAS
                                      1955 senesinde, 
                                        yazın sıcak bir gününde, tebşiri beşaret 
                                        için Şam’da bulundum. Şam çeşmelerinin 
                                        suyu bol, soğuk ve tatlıdır. Bir çeşmede 
                                        zincirle bağlı, kalaylı güzel bir bakır 
                                        tas gördüm ve çocukluğumda böyle kalaylı, 
                                        bakır taslardan su içtiğimiz hatırıma 
                                        geldi. Tası birkaç defa yıkayıp ağzıma 
                                        dokundurmadan su içeyim dedim. Tası iyice 
                                        doldurup uzun müddet suyun altında tuttum. 
                                        Pınarda benden başkası yoktu. Onu çekip 
                                        ağzıma götürdümse de, suya yetişemedim; 
                                        su akıp gitti. Bunun sebebini anlamak 
                                        için iyice baktım ve gördüm ki, tas deliktir. 
                                        Çalıştım ki, dolduğu gibi çabucak çekip 
                                        içeyim; fakat su akıp gitmekteydi. Orada 
                                        bununla Allah bana bir ders öğretti:
                                      Müminlerden 
                                        çokları böyledirler. Onlar Ruh-ül-Kuds’la 
                                        dolarlar, fakat öyle delikler var ki çabucak 
                                        boşalırlar. Bunu şahsi tecrübemle bilirim. 
                                        Allah beni vakit vakit Ruh-ül-Kuds’la 
                                        doldurmuştur. Mesela, Kitab-ı Mukaddes’i 
                                        meşk ederken, dua ederken, müminlerle 
                                        müşarekette olduğumuzda, hastane ve hapishane 
                                        ziyaretlerinde.. Fakat bende delikler 
                                        olduğundan boşalırdım.
                                      Nedir bu 
                                        delikler ki, devamî olarak Ruh ile dolu 
                                        kalmıyoruz? Şu iki ayet hayatımda büyük 
                                        rol oynamıştır:
                                      
                                        - “İnsanlardan hiç 
                                          kimse dili zapt etmeye kadir değildir” 
                                          (Yakup 3:8). 
- “Ruh’un semeresi 
                                          sevgi, sevinç, selamet, tahammül, lütuf, 
                                          iyilik, sadakat, hilim, zaptı nefstir” 
                                          (Galatyalılar 5:22).
Ruh-ül-Kuds bana gösterdi 
                                        ki, dilimi zapt edemediğim için Ruh’un 
                                        kuvvetini hemen kaybediyorum. Yani, ya 
                                        birini zemmediyorum, ya hükmediyorum veya 
                                        titizlenip hakkımı arıyorum. Bu ve bunlara 
                                        benzer sebeplerden meserretimi kaybediyorum. 
                                        Dua ve şahadet ruhum, gayretim ve muhabbetim 
                                        zayıflanıyor ve Kitab-ı Mukaddes’e doğru 
                                        iştahım eksiliyor.
                                      Davut peygamber 
                                        bu tecrübeye uğramıştır; o şu duayı yapıyor: “Ya RAB ağzıma bekçi koy. Dudaklarımın kapısını koru” (Mezmur 141:3). 
                                        Davut anladı ki, dilini zapt etmeye 
                                        kadir değildir. Ve hiçbirimiz kadir değiliz. 
                                        Yakup 3:8’de tekrar gördüm ki, ben kendi 
                                        dilimi zapt etmeye muktedir değilim. Şu 
                                        halde, ben de aynı duayı etmeye başladım 
                                        ve ömrüm büsbütün değişti. Hamtlar olsun! 
                                        Dilimizle kaybettiğimizi hiçbir şeyle 
                                        kaybetmiyoruz. Ya RAB, bana merhamet eyle 
                                        ve dilimi zapt eyle! Amin.
                                      Halaskarımız 
                                        devamî olarak niçin Ruh-ül-Kuds’la doluydu? 
                                        (Yuhanna l :32). O’nun sırrı şuydu: 
                                        “Kendisine 
                                        kötü muamele ettiler, fakat alçaldığı 
                                        zaman ağzını açmadı” (Yeşaya 53:7). Halaskarımız 
                                        sükutla şeytanı yendi ve bize örnek oldu. 
                                        Bu ayeti yazdırarak odama astım, girip 
                                        çıktıkça okudum. Adamlara karşı hakkımı 
                                        aramamak için, dilimi zapt etmesi için 
                                        dua ederim. Allah da bunu icra ediyor.
                                      Odamın duvarına başka bir resim de asmışım, İsa Getsemani bahçesinde 
                                        dua ediyor. O’nun ağzı adamlara karşı 
                                        değil, Peder Allah’a doğru açıktır (Luka 
                                        6:12). Adamlar için dua edecek yerde, 
                                        kendi hakkımı arayıp, “Niçin böyle yapıyorlar?” 
                                        dersem, o vakit niçinler hiç bitmez. “O 
                                        kötü muameleye uğradı fakat alçaldığı 
                                        zaman ağzını açmadı” (Yeşaya 53:7). 
                                        Ya Allah, başkalara karşı devamı olarak 
                                        ağzımı kapalı sakla. Sana doğru aç ve 
                                        açık sakla, İsa’nın isminde, Amin.
                                      Bir biraderle 
                                        güçlüğümüz oldu ve görüşüp konuşmakla 
                                        düzeltmek mümkünsüzdü. Allah bana gösterdi 
                                        ki, bu madde üzerine sade dua edeyim. 
                                        Her defa hakkımda kötü şeyler söylediğini 
                                        işittiğimde, dua ile maddeyi Allah’a götürüp, 
                                        kendi işime devam ettim. Bir gün odamın 
                                        kapışı çalındı. Açarak gördüm ki, hakkımda 
                                        fena söyleyen biraderdir. İçeri aldım. 
                                        Elimden tutarak, “Birader, af edersin, 
                                        yanıldım; senin hakkında o fena sözleri 
                                        söylemeli değildim” dedi. O zaman şeytan 
                                        mağlup oldu, Ruh-ül-Kuds sevindi ve birlikte 
                                        dua ettik. Allah da üzerimize muhabbet 
                                        ruhu döktü. Halleluyah!
                                      Şimdi şu 
                                        ayet bana senelerden beri büyük bereket 
                                        olmuştur; okuyunuz: Galatyalılara 5:22. Burada Pavlos resul Ruh’un semeresini zikrediyor. 
                                        Son ve en büyük semere zaptı nefstir: 
                                        Acayiptir ki, Ruh’un en büyük işi zaptı 
                                        nefstir. Çünkü hiçbir kimse kendi dilinin 
                                        zaptına kadir değildir. Yakup 3:3’de gördüğümüze göre, yalnız Ruh-ül-Kuds 
                                        kadirdir. Çünkü zaptı nefs O’nun semeresidir. 
                                        Bu hakikati anladığım gibi, dilimi tekrar 
                                        Ruh-ül-Kuds’a teslim ettim. Dualarımızda 
                                        daima şöyle diyelim: “Ya Ruh-ül-Kuds, 
                                        dilimi sen zapt eyle; çünkü zaptı nefs 
                                        senin semerendir. İsa’nın isminde, Amin.”
                                      Dilimizi Ruh-ül-Kuds zapt ederse neler kazanırız?
                                      
                                        - Kimsenin kalbini yaralamayız. Darbı 
                                          mesel şöyle diyor: “Geçer kılıç yarası, 
                                          lakin geçmez dilin açtığı yara!”  
                                          Okuyunuz: Efesoslulara 4:26.
- Ruh mahzun olmaz. Efesoslulara 4:3’de yazılıdır: “Ruh-ül-Kuds’u mahzun etmeyiniz.” 
- Bir 
                                          şeyi söyledikten sonra pişman olmayız. 
                                          “Keşke o sözü söylemeseydim” diyerek..
- Hükmolunmayız. “Hükmetmeyin ki, hükmolunmayasınız” (Matta 
                                          7:1). “Hakim, kapının önünde duruyor” 
                                          (Yakup 5:9). Bu kapı dudaklarımızın 
                                          kapısıdır. Çok defa kelimeler dilimizin 
                                          ucuna gelir; fakat Ruh-ül Kuds dilimizi 
                                          zapt eder ve kapının önünde duran hakimin 
                                          hükmünden hıfz eder bizi. Bazen de şeytan 
                                          ― Ruh’un idaresi altında olmadığımız 
                                          zaman — bizi apansıza düşürüp hükmümüzü 
                                          verir. Bu sebepten dilimizi devamî olarak 
                                          Ruh-ül-Kuds’un idaresi altına koyalım.
- Vazifemizi bütün kuvvetimizle devam 
                                          ettirebiliriz. Şeytanın arzusu bizi 
                                          birbirimizle uğraştırmaktır; öyle ki, 
                                          Allah’ın işi geride kalsın. O, canları 
                                          Hristos’a kazanmamızı istemez. Yuhanna 
                                          21:22’de yazılıdır: “Senin 
                                          ne vazifen? Sen arkam sıra gel!”
- Dilimizi zapt edersek, Ruh’un yardımıyla 
                                          hastalıklardan emin oluruz. Birçok hastalıklarla 
                                          elem çekiyoruz. Zaptı nefse kadir olmadığımız 
                                          için.. Meryem’le Harun Musa’ya karşı 
                                          söylendiler. Allah öfkelendi, Meryem’i 
                                          cüzamla vurdu (Çölde Sayım 12:1-15).
- Ruh-ül-Kuds 
                                          dilimizi zaptı altına alırsa, o zaman, 
                                          “Amin, 
                                          ya Rab İsa gel!” diyerek duaya hazır 
                                          oluruz ve kalbimiz daima dua ruhuyla 
                                          dolu olur. Hem de dolu ellerle Güveyimiz’i 
                                          karşılarız ve O’nun delinmiş ellerinden 
                                          taçlarımızı almaya layık oluruz.
 
                                      Buenos Aires 
                                        ~~ Vahram Tatikyan
                                       
                                      TANRI’YLA KARŞILAŞMAM
                                      1957 başlarında 
                                        Buenos Aires’teki biraderlik kilisesi 
                                        İstanbullu bir öğütçü ağırlıyordu. Vahram 
                                        birader diye bilinen bu adam bir hafta 
                                        süreyle her akşam konuşmaya çağrılmıştı. 
                                        Toplantılar yedi ay sürekli buluşmaya 
                                        dönüştü. Başlangıçta bir saat süren toplantı 
                                        üç saate uzatıldı, herkes konuşmaları 
                                        izledi. Vahram tanınmış bir vaiz değildi, 
                                        en basit denecek dille, ama Kutsal Ruh’la, 
                                        yetkiyle konuşuyordu. Gençlerin anlayamaması 
                                        nedeniyle konuşmaları İspanyolca’ya çevriliyordu. 
                                        Çocuklar, gençler toplantı yerini dolduruyor, 
                                        herkes Tanrı’yı arıyordu.
                                      Bu dönemde, 
                                        büyüklerimi hoşnut edebilmek için ben 
                                        de toplantılara katılıyor, salt konuyu 
                                        evde anlatabilmek için kulak kabartıyordum. 
                                        Bir Cumartesi akşam alışkım üzere en son 
                                        sırada oturmaktaydım. Vahram herkesi evine 
                                        göndermeden önce son sözleri söylüyordu. 
                                        Dinlemeye koyuldum. O güne dek birçok 
                                        kez İsa Mesih’e çağrıyı duymuş, büyüklerimi 
                                        hoşnut etmek için öne yürümeye alışmıştım. 
                                        Biraz da vicdanımı dinlendirmek istemiştim. 
                                        Ama hiçbir sonuç bulamamıştım. Öğütçü 
                                        birkaç söz söyleyerek dua edince, ben 
                                        önceki durumumda evime dönerdim. Herkes 
                                        de benim kurtuluşa erdiğimi sanırdı. İkilem 
                                        oluşturan durumdu bu.
                                      O Cumartesi 
                                        akşam başka bir gelişim vardı. Pek çok 
                                        kişi benim için dua etmiş, ben de kaç 
                                        kez kurtulmaya istekli olduğumu belirtmiştim. 
                                        Ama yaşamımda hiçbir değişme olmamıştı. 
                                        Kendi kendimden usanmıştım. İsa’nın gerçek 
                                        dost olduğu doğru muydu acaba? Arkadaş 
                                        edinemiyordum. Kimseye güvenemiyordum. 
                                        Bana deli dolu bir genç diyenler çoktu. 
                                        Kendimi içkiye, sigaraya veriyordum gayrı. 
                                        Amacım sıkıntılarımı unutabilmekti. Dertlerimin 
                                        son noktasına gelmiştim. Yaşamımı Rab’be 
                                        teslim edecek olsam neydi yitireceğim!
                                      Toplantı 
                                        sona yaklaşırken, “Dua istiyorsan hiç 
                                        çekinme; öne yürü senin için dua edeceğim” 
                                        diyordu öğütçü. Gerçekten içtenlikli bir 
                                        çağrıydı bu. Ama öne yürüyecek olsam, 
                                        “Bak bak, yeniden öne yürüyor şu genç!” 
                                        diyeceklerdi. Bunun için herkesin ayrılmasını 
                                        bekledim sonra öne yürüdüm. Vahram beni 
                                        görünce “Delikanlı, derdin ne?” diye konuştu. 
                                        “Günahlıyım!” dedim. Bana, “Günahlıların 
                                        sonucu cehennemdir” dedi. Ben, “İsa Mesih’in 
                                        kanı her günahtan arıtır” dedim. O, “Sen 
                                        her şeyi biliyorsun” dedi. “Senin için 
                                        dua etmeyeceğim. Şuracıkta diz çok, günahlarını 
                                        bağışlasın diye Tanrı’ya dua et!” Alınır 
                                        gibi oldum ama diz çökerek beni her günahımdan 
                                        affetsin diye Mesih’e dua ettim. O anda 
                                        karşımda başkalarını doğru, kendimiyse 
                                        yitik bir günahlı olarak gördüm. Şimdi 
                                        Mesih beni kurtarmaya hazır bekliyordu. 
                                        Uygun saat gelmişti. Toplantı yerinden 
                                        değişmiş biri olarak ayrıldım. Annemle 
                                        babam olanı düyunca inanamadılar. Kendilerini 
                                        suçlayamazdım. Kaç kez aynı şeyleri anlatmıştım 
                                        onlara! Bunun doğruluğunu nasıl bilebileceklerdi? 
                                        
                                      Ama içtenlikli 
                                        adımım atılımımın doğruluğunu kanıtlamaya 
                                        başladı. Evde okulda tüm yaşam yolunda 
                                        her şey değişti. Kötü alışkılar kayboldu. 
                                        Artık yeni bir insandım. O zaman yaşım 
                                        on altıydı. Birkaç yıl sonra Tanrı beni 
                                        ruhsal hizmetine çağırdı. Tanrıbilim okulunda 
                                        okudum, ruhsal öğütçü oldum, birçok kilisede 
                                        vaizlik ettim. Birkaç yılı Beyrut’ta geçirdim; 
                                        bu arada İstanbul’u da ziyaret ederek 
                                        ora toplantılarında pek çok kişiye konuşma 
                                        fırsatını buldum, canların kurtuluşuna, 
                                        yeni yaşamı buluşuna tanık oldum. Böylece 
                                        Rabbim beni, Vahram’ın hizmetinin başladığı 
                                        yere dek götürdü. 
                                        Onun yüreğime ektiği tohum yetişiyor, 
                                        yeşeriyor nicelere yenileniş getiriyordu.
                                      Çeşit çeşit 
                                        alanlarda gördüğüm hizmetlerin ardından 
                                        kurtarıcım beni Güney Amerika’da Guatemala 
                                        ülkesine yöneltti. Bu yerde Kutsal Kitap 
                                        eğitimi sağlayan bir okulun müdürüyüm. 
                                        Mesih hizmetinde çalışanları eğitmekteyim. 
                                        Her an Mesih’e beşaret etmekle geçen çok 
                                        yüklü bir çalışma alanım var. Bu hizmette 
                                        bol ürüne tanık olmaktayım. Çocuklarım 
                                        torunlarım var. Mesih bağlılığında sürekli 
                                        sevinçteyim. Beni Mesih’e yönelten Vahram 
                                        kardeşin yaşamı ve hizmeti için Tanrı’ya 
                                        sonsuzlar sonsuzu şükürler olsun!
                                      Samuel Berberyan, Apardato 
                                        1602, 01901 
                                        Guatemala 
                                      Kuşkusuz, bu sıradan ruhsal tanıklıklarla kocaman 
                                        bir kitap yazılabilir. Vahram birader 
                                        şimdi Mesihi’nin yanındadır, etkilediği 
                                        canlar yeryüzünün her köşesinde kurtarıcı 
                                        Mesih için tanıklık etmektedir. Tıpkı kendisinin ünlemiyle, 
                                        Halleluyah! 
                                       Samuel Berberyan ögrencileriyle birlikte
Samuel Berberyan ögrencileriyle birlikte
                                      “Birçok tanığın önünde benden işittiğin bu öğretileri bellemeleri 
                                        için güvenilir insanlara ver. Bunlar başkalarına da öğretebilecek yetenekte olsun” (II. Timoteos 2:2).