|    
                                       
                                      Son 
                                      yıllarda birçok Müslüman’ın iddia ettiği 
                                      şey şudur: “Kuran’da bugünkü Hıristiyanlarca 
                                      kullanılan İncil’den değil, Barnaba İncili’nden 
                                      söz ediliyor.” Bu ortaya atılan Barnaba 
                                      İncili olayı tamamen bir sahtekârlık ürünüdür. 
                                      Barnaba İncili adı ile basılmış olan kitap 
                                      incelenirse, yazarının İsa Mesih’in havarisi 
                                      değil, İsrail’i hiç görmemiş birisi olduğu 
                                      ortaya çıkar. Bu kitap aslında 16. yüzyılda 
                                      İtalya’da yazılmıştır ve yazarının Hıristiyanlık’tan 
                                      İslamiyet’e geçmiş birisi olduğu bilinmektedir. 
                                      Barnaba İncili, Hıristiyanlığı kötülemek 
                                      ve Müslümanlığı yüceltmek için İ.S. 16. 
                                      yüzyılda yazılan sahte bir eserdir. 17. 
                                      yüzyıla kadar, Hıristiyan olsun Müslüman 
                                      olsun, hiçbir yazar bu eserden aktarma yapmamış, 
                                      hatta adından bile söz etmemiştir! Bu eserin 
                                      sahteliği inkâr edilmeyecek somutlukta ispatlanmıştır 
                                     
                                      Barnaba İncili’nin 
                                      Tarih ve Coğrafya ile İlgili Çelişkileri 
                                     
                                      İncil’deki gerçek 
                                      Barnaba aslen Kıbrıslı olup asıl adı Yusuf’tu 
                                      ve Yahudiler’in en eğitimli kavmi olan Levililer’dendi. 
                                      İsa’nın havarileri onu Barnaba “Cesaret 
                                      Verici” diye adlandırmışlardı (İncil: Elçilerin 
                                      İşleri 4:36-37). Barnaba, ait olduğu milletin 
                                      yurdunu ve yaşadığı yüzyıl olan 1. yüzyıldaki 
                                      durumu çok iyi biliyordu. Barnaba İncili’nin 
                                      yazarı da bunları bildiği iddiasındadır. 
                                      Ama, buna karşın eser, 1. yüzyıl Filistin’inde 
                                      yaşayan Barnaba gibi tahsilli bir Yahudi’nin 
                                      yapmayacağı tarihi ve coğrafi hatalarla 
                                      doludur. Bu eserin 1. yüzyıl Filistin’inin 
                                      değil, ortaçağ Avrupası’nın toplumunu anlattığını 
                                      hemen anlamak çok kolaydır. Birkaç örnek 
                                      vermek gerekirse: 
                                     
                                      1. Barnaba’nın 
                                      bizi hayrette düşüren ilk hatası, Nasıra 
                                      ve Kudüs şehirlerinin bir göl ya da deniz 
                                      kıyısında bulunduğunu sanmasıdır. Bilindiği 
                                      gibi Hz. İsa’nın büyüdüğü Nasıra kenti, 
                                      en yakın göl olan Celile gölünden 600 metre 
                                      kadar yükseklikte ve 25 kilometre kadar 
                                      uzaklıkta bulunmaktadır—ve antik çağda bunun 
                                      gibi bir mesafe uzak sayılırdı. Kudüs ise 
                                      811 metre yükseklikte ve en yakın göl olan 
                                      Lut Gölü’nden 23 kilometre kadar uzaklıkta 
                                      bulunmaktadır. Ama Barnaba’nın 20. bölümüne 
                                      göre, “İsa Galile denizine gitti ve bir 
                                      gemiye binerek Nasıra’ya doğru yola çıktı... 
                                      Nasıra kentine gelince denizciler, İsa ne 
                                      yaptıysa hepsini yaydılar.” Dahası var. 
                                      151. bölüme göre Hz. İsa’nın bindiği gemi 
                                      Nasıra “limanından” (!) çıkıp uzaklaşıyormuş. 
                                      Bu gemi yolculuğu nerede son buluyormuş 
                                      biliyor musunuz? Kudüs’te!! Bölüm 152’de 
                                      şunları okuyoruz, “İsa Kudüs’e gelip de...” 
                                      Anlaşılan, Barnaba’ ya göre Nasıra’dan Kudüs’e 
                                      gemiyle gidilebilir! Tıpkı günümüzde, “Ankara’dan 
                                      bir gemiye binip Adana’ya gittim” demek 
                                      gibi! 
                                     
                                      2. Barnaba’nın 
                                      119. bölümünde İsa’nın şekerden söz ettiği 
                                      yazılıdır. Ama şeker Akdeniz yöresine ancak 
                                      İ.S. 7. yüzyılda, Müslüman Araplar sayesinde 
                                      girmeye başladı. Şeker sanayiini Araplar 
                                      İranlılar’dan, İranlılar ise İ.S. 6. yüzyılda 
                                      Hintliler’den öğrenmişlerdi. Avrupalılar 
                                      şeker sanayiini Müslüman Araplar’dan öğrendiler. 
                                      Şeker 1. yüzyıl Filistini’nde bilinmeyen 
                                      bir maddeydi. Okuyucu şunu anlamalıdır ki, 
                                      Hz. İsa’nın şekerden söz etmesi, otomobilden 
                                      söz etmesi kadar gülünç olurdu. Barnaba 
                                      İncili’nde şekerden söz edilmesi yazarın 
                                      sahtekârlığını açığa vurmaktadır. incil-i 
                                       
                                     
                                      3. Barnaba’nın 
                                      54. bölümünde 60 “minuti”ye bölünen bir 
                                      altın dinardan söz ediliyor. Hz. İsa’nın 
                                      zamanında ise, Roma İmparatorluğu’nda dinar, 
                                      altından değil gümüşten yapılırdı. Her Roma 
                                      dinarı 16 “as”a, her “as” da 4 “kuadrans”a 
                                      eşitti. “Minuti” diye bir para birimi yoktu. 
                                      “Minuti” denilen para birimi yüzlerce yıl 
                                      sonra ortaya çıkmış ve Roma İmparatorluğu’nda 
                                      değil, İspanya’da kullanılmıştır. Barnaba 
                                      İncili’nin yazarı 1. yüzyılda Filistin’de 
                                      var olmayan bir paradan söz etmekte ve uydurma 
                                      kitabında para birimi olarak bunu göstermektedir. 
                                      Alınan tüm tedbirlere rağmen, herhangi bir 
                                      sahte eser kendini ele verir. Barnaba İncili 
                                      de bu konuda bir istisna değildir. 
                                     
                                      4. Barnaba 
                                      İncili’nin 121. bölümünde anlatılan mahkeme 
                                      işlemi ancak yüzyıllar sonra ortaçağda kullanılan 
                                      usuldedir. Sanık, yargıç tarafından sorguya 
                                      çekilirken noter onun tanıklığını özetleyip 
                                      kaydeder. Hz. İsa’nın yaşadığı 1. yüzyılda 
                                      böyle bir usul yoktu. 
                                    rilmişmidir? 
                                      5. Barnaba 
                                      İncili’nin 152. bölümünde “tahta fıçılar”dan 
                                      bahsediliyor, ancak 1. yüzyılda şarabı korumak 
                                      için tahta fıçılar kullanmak hiç bilinmeyen 
                                      bir şeydi. O dönemde yaşayan insanlar deriden 
                                      tulumlar kullanırlardı. (Bkz. İncil: Matta 
                                      9:17), 
                                     
                                      6. Barnaba 
                                      İncili’nin anlatım tarzı bile dikkat çeker. 
                                      222 bölümden oluşan bu eserin İtalyanca 
                                      metni, Toskanalı ve Venedikli diatessaronları 
                                      örnek almıştır. İ.S. 13. ve 14. yüzyıllarda 
                                      hazırlanan bu diatessaronlar (yani, gerçek 
                                      İncil’in dört “müjde kısmı” özetleyip tek 
                                      cilt haline getiren eserler) İtalya’da çok 
                                      rağbet gördü. Bu ebatta diatessaronlar ilk 
                                      defa olarak 13. yüzyılda yazıldığına göre 
                                      Barnaba İncili de ortaçağda yazılmış olsa 
                                      gerek, ne diyorsunuz? 
                                     
                                      Sahte Barnaba sık sık büyük Hıristiyan bilgini 
                                      Jerom’un İ.S. 4 yüzyılda yaptığı Tevrat, 
                                      Zebur ve İncil’in Latince Vulgat çevirisinden 
                                      aktarmalar yapıyor. (Bkz. bölüm 74 ve Zebur: 
                                      Mezmur 84:6; bölüm 12 ve Zebur: Mezmur 110:3; 
                                      bölüm 118 ve Tevrat: Yeremya’nın Mersiyeleri 
                                      3:51, bölüm 4 ve  
                                      İncil: Luka 2:15). Ayrıca, Barnaba 
                                      İncili’nde Dante’nin şiirlerinden (İ.S. 
                                      1265-1321) bir sürü aktarmanın bulunması, 
                                      bu eserin ortaçağda yazıldığına dair başka 
                                      bir kanıt oluşturur (Bkz. bölüm 60, 78, 
                                      106, 135, 217). 
                                     
                                      Barnaba 
                                      İncili’nin Kutsal Kitap ile Çelişkileriin 
                                     
                                      7. Sahte 
                                      Barnaba’ya göre (bölüm 3 ve 217) Pontiyus 
                                      Pilatus, Hz. İsa’nın hem doğumunda hem de 
                                      ölümünde Yahudiye (Filistin) ilinin Romalı 
                                      valisiydi. Oysa İncil’e (İncil: 
                                      Luka 3:1), İ.S. 1 yüzyılda yaşayan 
                                      Yahudi tarihçisi Yosefus’a ve diğer 1. yüzyıl 
                                      Roma tarih kayıtlarına göre Pilatus, İ.S. 
                                      26 yılında, Roma İmparatoru Tiberyus’un 
                                      döneminde vali atandı. incil-i 
                                       
                                     
                                      8. Sahte 
                                      Barnaba, 93. bölümde diyor ki, Yahudi başkâhini 
                                      (en yüksek din görevlisi), kral Hirodes 
                                      ve vali Pilatus’la birlikte “İsa’nın önünde 
                                      rükuya varıp tapınmak istiyordu!” Ama başkâhin 
                                      ile diğer Yahudi din adamları Hz. İsa’nın 
                                      can düşmanlarıydı. İkiyüzlülüklerini açığa 
                                      vurduğu için O’nu yakalayıp ölüme mahkûm 
                                      etmek istiyorlardı. Doğal olarak, kesinlikle 
                                      O’na tapınmak istemezlerdi! (İncil: 
                                      Luka 22:47-54, 66-71; 23:1-23)  
                                     
                                      9. İncil’de 
                                      Hz. İsa’nın, “Mesih” (Tanrı’nın seçtiği 
                                      Kurtarıcı) olduğu defalarca belirtiliyor 
                                      (Tevrat: Danyel 
                                      9:24-26; Zebur: Mezmur 22:7-12; İncil: Matta 
                                      16:13-17; İncil: Yuhanna 1:41; 4:25-26), 
                                      ama sahte Barnaba (bölüm 96) bunu inkâr 
                                      ediyor. Kur’an dahi en azından 7 kere Hz. 
                                      İsa’nın “Mesih” olduğunu açıkça belirtiyor 
                                      (3:45; 4:157, 172; 5:17, 72; 9:30- 31). 
                                       
                                       
                                      10. İncil’e 
                                      göre Pavlus, İncil’de büyük yer tutan mektupların 
                                      yazarıdır. Oysa sahte Barnaba, Pavlus’un 
                                      aldatılmış biri olduğunu söylemektedir (bölüm 
                                      222). Bunun gibi sözler, sahte Barnaba’nın 
                                      bu kitabı tamamen Hıristiyanlık karşıtı 
                                      propaganda maksatlı olarak yazdığını gösterir. 
                                     
                                      Barnaba İncili’nin Kur’an ile Çelişkileri 
                                       
                                      11. Kur’an’a 
                                      göre (Kur’an: 
                                      Bakara 2:29) yedi gök vardır. Oysa 
                                      sahte Barnaba’ya göre göklerin sayısı dokuzdur. 
                                      (bölüm 178)  
                                       
                                      12. Kur’an’a 
                                      göre (Kur’an: 
                                      Meryem 19:23) doğum sancısı Meryem’i, 
                                      bir hurma dalı(nın altı)na getirdi: “Keşke 
                                      dedi, bundan önce ölseydim, unutulup gitseydim!” 
                                      Ama sahte Barnaba’ya göre “Bakire (Hz. Meryem) 
                                      çocuğunu sancısız doğurdu.” (bölüm 3) 
                                     
                                      13. Sahte 
                                      Barnaba, kitabının 44. bölümünde Yahudi 
                                      din bilginlerini Tevrat metnini tahrif etmekle 
                                      suçluyor. Bu suçlama herhalde Hz. İsa’nın 
                                      zamanında veya daha önce yaşayan din bilginlerine 
                                      yöneltilmiştir. Ama o zamanki din bilginlerinin 
                                      Tevrat metnini değiştirdiklerini iddia eden 
                                      hiçbir tarihsel kayıt bulunmamaktadır. Kur’an 
                                      da böyle bir iddiada bulunmuyor. Gerçi Yahudiler’i 
                                      Tevrat’ı kasıtlı olarak yanlış yorumlamak 
                                      ve yanlış aktarmakla suçluyor. Ama daha 
                                      önce de gördüğümüz gibi, İslam peygamberi 
                                      kendi zamanında okunan Tevrat’la İncil’in 
                                      hakiki olduğunu biliyordu. (2:113; 2:136; 
                                      3:3-4,;3:23; 3:84; 5:44)  
                                       
                                      Bu tür hatalar o kadar çoktur ki, tarafsız 
                                      Müslümanlar Barnaba İncili’nin 16. yüzyıla 
                                      ait sahte bir eser olduğunu açıkça itiraf 
                                      etmişlerdir. Örneğin, Pakistanlı Dr. Gulam 
                                      Cilani Bark, Ağustos 1975’te Lucknow şehrinde 
                                      basılan “Al-Furkan” dergisinin 48. sayfasında 
                                      şunları yazmıştır: “Hıristiyanlar eldeki 
                                      İncil-i Barnaba’nın hakiki olma iddiasını 
                                      çürütmüşlerdir. Buna göre eserin hakiki 
                                      olma iddiası ancak Hz. Muhammed’in zamanından 
                                      önce yazılmış bir kopyası ortaya çıkınca 
                                      doğrulanabilir. Bu ise şimdiye kadar mümkün 
                                      olmamıştır.” Barnaba İncili’nin sahte olduğunu 
                                      kabul eden başka Müslüman bilginler vardır. 
                                      (Abbas Mahmud el-Akkad, “News Bulletin of 
                                      the Near Christian Council” Paskalya 1961, 
                                      sayfa 9-11; Süleyman Şahid, İslam dergisi 
                                      “İmpact”, Londra, 1 Ocak 1974; Prof. E.R. 
                                      Hambye “İslam and the Modern Age,” New Delhi, 
                                      Hindistan, Mayıs 1975; Prof. Muhammed Yahya 
                                      el-Haşimi “Etudes Arabes” no. 48; vs.)  
                                     
                                      Kitabımızın 
                                      bu bölümündeki bilgiler İncil-i Barnaba, 
                                      Bilimsel Bir Araştırma adlı kitaptan (R. 
                                      Benson, İstanbul (P.K. 107 Kızıltoprak-Kadıköy): 
                                      Zafer Matbaası, 1985) özetlenmiştir. Eğer 
                                      Barnaba İncili hakkında daha geniş bir araştırma 
                                      yapmayı arzu ederseniz bu kitabı okumanızı 
                                      tavsiye ederiz 
                                     
                                      Sonuç
                                     
                                      İ.S. 
                                      325 yılında Yeni Ahit (İncil) veya başka 
                                      bir tarihte Kitab-ı Mukaddes, esas düsturları 
                                      içinden çıkarılarak ciddi bir şekilde değiştirilmiş 
                                      olsaydı, bu uyuşmazlık en eski tanıklıklar 
                                      vasıtası ile belli olurdu. Çünkü İ.S. 325’ten 
                                      çok öncelere ait birçok eski metin halen 
                                      bulunmaktadır. Ama bunlarda da düsturları 
                                      değiştiren hiçbir uyuşmazlık söz konusu 
                                      değildir. İ.S. yedinci yüzyılda meydana 
                                      gelen Kur’an’da Kitab-ı Mukaddes’in (Tevrat, 
                                      Zebur, İncil) değiştirildiği gibi bir iddia 
                                      bulunmamaktadır. Tam tersine, Kitab-ı Mukaddes’in 
                                      okunması tavsiye edilmektedir. Kur’an’a 
                                      göre tüm gerçek inanlıların Tanrı’nın Sözü’nü 
                                      (Kitab-ı Mukaddes) benimsemesi gerekir.
                                     
                                       “Yoksa 
                                      siz Kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını 
                                      inkâr mı ediyorsunuz?” (Kur’an: Bakara 2:85) 
                                       
                                     
                                      “Kitab’ın hepsine inanırsınız.” (Kur’an: 
                                      Al-i İmran 3:119)  
                                     
                                       “Deyin 
                                      ki: ‘bize indirilene de size indirilene 
                                      de inandık. Tanrımız ve tanrınız birdir 
                                      ve biz O’na teslim olanlarız.’” (Kur’an: 
                                      Ankebut 29:46)  
                                     
                                       “De 
                                      ki: ‘Ben Allah’ın indirdiği her Kitab’a 
                                      inandım ve aranızda adalet yapmakla emrolundum. 
                                      Allah bizim de Rabb’imiz, sizin de Rabb’inizdir. 
                                      Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz 
                                      size aittir. Bizimle sizin aranızda tartışma 
                                      (sebebi) yoktur.’” (Kur’an: Şura 42:15) 
                                       
                                     
                                      Bu kısa kitapta 
                                      Kutsal Kitap’ın değişmezliği hakkında birçok 
                                      delil verilmiştir.  
                                     
                                      Bunlar:  
                                     
                                      1. Tevrat’a 
                                      göre Tanrı’nın Sözü değişmez.  
                                     
                                      2. İncil’e 
                                      göre Tanrı’nın Sözü değişmez.  
                                     3. 
                                      Kur’an’a göre Allah’ın kelimelerini değiştirebilecek 
                                      kimse yoktur.  
                                     
                                      4. Kur’an’a 
                                      göre Kutsal Kitap Hz. Muhammed’in zamanında 
                                      da sapasağlam mevcuttur. 
                                       
                                      5. Hz. 
                                      Muhammed’den önceki dönemden günümüze gelen 
                                      yüzlerce Eski Ahit el yazmaları hâlâ mevcuttur. 
                                       
                                     
                                      6. Hz. 
                                      Muhammed’den önceki dönemden günümüze gelen 
                                      binlerce İncil el yazması hâlâ mevcuttur.  
                                     7. 
                                      Bu nüshaların hepsi de aynı şeyi söylüyorlar. 
                                      Nüshaların arasındaki ufak tefek imla ve 
                                      kopya hataları, Kutsal Kitap’ın mana veya 
                                      gerçeğini değiştirebilecek bir şey değildir. 
                                        
                                     8. 
                                      İlk Hıristiyan ataların yazıları ve eserleri 
                                      de Kutsal Kitap’ın değişmezliğini açıkça 
                                      gösteriyor.  
                                     
                                      9. Tanrı, 
                                      insanları uzun bir süre Kendi gerçek mesajı 
                                      ya da vahyinden mahrum bırakacak, ve onlara 
                                      sadece büyük ölçüde çarpıtılmış, yoz ve 
                                      doğru olmayan kitaplar bırakacak kadar zayıf 
                                      ve güçsüz değildir. Tanrı insanlığa verdiği 
                                      yazılı vahyini özel olarak Kutsal Kitap’ta 
                                      saklayıp korumuştur.  
                                       
                                      Bunlar karşı konulamaz ve reddedilemez delillerdir. 
                                      Tanrı’nın Sözü’nün güvenilir olduğunu defalarca 
                                      gördük. Kitab-ı Mukaddes (Kutsal Kitap) 
                                      Allah’ın Sözü’dür ve onun değiştirildiği 
                                      iddiası uydurmadır. İslam dünyasında çok 
                                      yaygın olduğu halde sadece bir yalan ve 
                                      iftiradır. Kutsal Kitap’ın değiştirildiğine 
                                      dair hiçbir tarihsel kanıt yoktur. Üstelik 
                                      Kuran’da bile Tevrat veya İncil’in değiştirilmiş 
                                      olduğunu ileri süren hiçbir ayet yoktur! 
                                      Eğer Kitab-ı Mukaddes yüzyıllar önce değiştirilmiş 
                                      olsaydı, Kur’an bu önemli noktaya değinmez 
                                      miydi? Tersine, “Rabb’inin sözü, hem doğrulukça 
                                      hem de adaletçe tamamlanmıştır. O’nun sözlerini 
                                      değiştirebilecek hiç kimse yoktur. O, işitendir, 
                                      bilendir.” (Kur’an: 
                                      En’am 6:34) “Allah’ın kelimeleri 
                                      değişmez,” (Kur’ 
                                      an: Yunus 10:64) diyen ayetler vardır. 
                                     
                                      Gücü her şey yeten ulu Tanrı, kendi Kutsal 
                                      Sözü’nün değiştirilmesine izin vermez. Tersine, 
                                      onu korur ve yerine getirir. “Allah sözünden 
                                      caymaz” (Kur’an: 
                                      Hac 22:47). Elimizdeki Tevrat’la 
                                      İncil sağlam ve güvenilirdir. Kaldı ki, 
                                      eğer insan Kitab-ı Mukaddes’te öğretilenleri 
                                      kabul etmek istemezse, Kutsal Kitap’ın değiştirildiği 
                                      iddiasından başka bir gerekçeye başvurmak 
                                      zorundadır.  
                                     
                                      Aklımıza gelen 
                                      şeylerden biri de şu olabilir: 
                                       
                                      İslamiyet’in 
                                      ilk çağlarında Kutsal Kitap’ın (Tevrat, 
                                      Zebur ve İncil) değiştirilmesiyle ilgili 
                                      bu tür boş iftiralar hiç yokken asırlar 
                                      sonra ortaya  çıkmalarının ve günümüzde 
                                      de bazı Müslümanlar tarafından yayılmalarının 
                                      sebebi nedir? 
                                     
                                      İnsanların amaçlarını 
                                      yüce Allahımız’dan başka hiç kimse kesin 
                                      olarak bilemez ancak tarihi incelediğimizde 
                                      bazı bilimsel tahminler yürütebiliriz. İslamiyet’in 
                                      ilk çağlarında okuma yazma bilme oranı çok 
                                      düşük olduğundan ve ne yazık ki o çağda 
                                      Kutsal Kitap’ın Arapça çevirisi mevcut olmadığı 
                                      için ilk Müslümanlar Kur’an ile Kutsal Kitap’ın 
                                      çelişmediğini düşünüyorlardı. Zaman geçtikçe 
                                      Müslüman bilginler Kutsal Kitap’ı incelemeye 
                                      başladıklarında hayal kırıklığına uğramışlardır. 
                                      Kutsal Kitap’ın İslam peygamberi ve İslam 
                                      inançlarına destek vereceğine onun ana öğretileriyle 
                                      çeliştiğini görmüşlerdir. Tevrat, Zebur 
                                      ve İncil birbirleriyle uyum içinde oldukları 
                                      halde Kuran’dan çok farklıdırlar. Ama sanki 
                                      iş işten geçmişti, çünkü Kur’an’a göre Kutsal 
                                      Kitap doğru ve güvenilirdi. Belli ki İslam 
                                      öncülerinin Kutsal Kitap hakkında fazla 
                                      bir bilgileri yoktu, yoksa hem onun sağlam 
                                      olduğunu söyleyip hem de birçok konuda onunla 
                                      açıkça çelişecek öğretiler sunmazlardı. 
                                      Hem Kur’an hem de Kutsal Kitap doğru olamazdı. 
                                      Birinden biri yanlış olmalıydı. Bu yüzden 
                                      İslamiyet’i korumak amacıyla Kutsal Kitap’ın 
                                      değiştirildiği konusunda bilime ve tarihe 
                                      dayanmayan söylentiler yaymaya başlamışlardır. 
                                      Bu konuda hiçbir kanıtları yokken, İznik 
                                      Konseyi’nde toplanan Hıristiyan din adamlarının 
                                      yüzlerce İncil içinden dört tanesini seçtiği 
                                      gibi saçma sapan hikâyeler uydurmuşlardır. 
                                      Yüzyıllar sonra da “Denize düşen yılana 
                                      sarılır,” misali sahte Barnaba İncili çıktığında 
                                      ona sarılmışlardır. İslam ülkelerinde hâlâ 
                                      Kutsal Kitap’ın dağıtılıp okunması engelleniyor. 
                                      İncil’in sonradan değiştiği ve asıl İncil’in 
                                      kaybolduğu gibi hakaretleri birçok vasıtayla 
                                      yaymaya çalışıyorlar. İyi niyetli ve gerçeğe 
                                      yönelik insanlar kendi önyargılarına destek 
                                      arayışında olmak yerine, tarihi ve kanıtları 
                                      inceleyerek gerçeği bulmaya çalışırlar. 
                                    |